Uyku eğitimi vermek caiz mi?
Modern hayatın yarattığı kavramlardan biri de uyku eğitimi. Yeni çağda, yeni anne baba olmuş bizlerin gündemine mutlaka düşmüş ya da düşecek bir kavram. Her kafadan değişik seslerin çıktığı, taraftarları olduğu gibi karşıtları da bol olan, insanı vicdanı ile sabrı arasında gelgitlerde bırakan zor bir alan; bebek uykusu. Bu yazıda uyku eğitiminin tarihine, modern hayatta neden rağbet gördüğüne, çocuk uykusunun bilimsel yönlerine ve en son da İslami açıdan nasıl yaklaşılabileceğine bakacağız.
Bebek uykusunun ‘sorun’ görülmesinin pek çok sebebi var. En önde geleni bebeklerin gece birkaç kere uyanmaları, yani kesintisiz uyumamaları. Diğeri ise ebeveynlerin bebeklerin uykuya dalması için destek vermeleri; uyutma. İkisinin de gerçekten sorun olup olmadığına, bilimsel açıdan bu yazıda bakacağız. Uyku eğitimi kavramı, bebeğin kendi yatağında kendi başına uykuya dalmasının ‘öğretilmesine’ ve bebeğin böylece kesintisiz gece boyu uyuyacağı görüşüne dayanıyor. Temelde hangi method olursa olsun, uyku eğitimin özü çocuğun, uyurken ya da gece uyandığında ağlamasına cevap vermeyerek onu uykuya geri dönmeye şartlamak. Davranışsal psikoloji altında bir şartlama methodu. Zamanla çocuk ağlasa da durum değişmeyeceğini kabullenip ağlamayı kesiyor.
Önce uyku eğitiminin tarihine değinelim. Ebeveynlik kültürü de, değişen dünya ile birlikte değişime uğruyor. ‘Çocuğu şımartmak' kavramı 18. Yüzyılda endüstriyel devrim ile birlikte büyük şehirlerde oluşmaya başlamış(1). Evler büyümeye, birden çok oda imkanı doğmaya başlamış. Talepleri sürekli karşılanırsa başa çıkılamayan çocuklar yaratılır korkusuyla, çocukların ayrı bir odaya koyulması, ağlamalarına-isteklerine zaman zaman cevap verilmemesine olanak sağlamış. 20. Yüzyıla doğru geldikçe batı medeniyetlerinde, emzirmenin de azalıp biberon olanaklarıyla anne bedeni-çocuk arasındaki mesafe artmış. Ama uyku eğitiminin popülerliğinin, yalnızca 100 yıl önesine dayandığı, Dr. Luther Emmett Holt adında Amerikali bir çocuk doktorunun çocuk bakımı hakkındaki çok satan kitabı sayesinde başladığı söyleniyor(1). Günümüzün popüler isimleri ve oluşturduğu methodlar(Ferber, Kim West, vs. artık hangisini duyuyorsanız) ise çok daha yeni, 1980 lerden sonra ortaya çıkmış. Kısaca bu kavram hiç de eski değil, tamamen modern hayat kültüründen ve ihtiyaçlarından oluşmuş. Günümüzde artık uyku eğitimi bazı çocuk doktorlarının ya da psikologların korkusuzca savunduğu ve önerdiği bir method olarak görünüyor.
Peki bebekler neden kesintisiz uyumuyor? Aslında bebekler uyuyor ama tıpkı yetişkinler gibi uyku döngüleri arasında belli aralıklarla uyanıyorlar. Yetişkinler gelişmiş nörolojik yapılarının da sayesinde bu aralıkları hatırlamaz ve uyku döngülerini bağlarken, bebekler bu aralıklarda uyanıp yeniden destek istiyor. Bebeklerin non-rem/rem uyku döngü süre ve yapılarının yetişkinlere benzemesi 2 yılı buluyor. Bunun sebeplerinden biri evrimsel süreç olabilir. İlkel zamanlarda ara ara uyanıp, ağlayıp kendini hatırlatan bebekler, bakanın yalnız bırakmadığı, daha az av olan ve daha çok hayatta kalanlar olup bu güne genlerini aktardıkları düşünülüyor. Bir diğer sebep ise benzer şekilde tarihsel alışkanlıklar olabilir. Çalışmalar, 1800lü yıllara kadar insanoğlunun da kesintisiz uyumadığını, gecenin ortasında birkaç saat ayık kalıp ikinci yarıda tekrar uykuya dönüyor olabileceğimizi gösteriyor(2).
Gerçekleri tekrar edersek, fizyolojik olarak bir bebeğin 2 yaşına kadar sabaha kadar aralıksız uyuyamayabileceği bilimsel olarak kabul ediliyor. Azınlıkta olan bazı bebekler, mizaçları gereği olsa gerek, bunu çok daha erken başarabiliyor. Ben de bu şanslı durumu bir tanıdığımda gözümle görmesem inanmazdım herhalde. Bebekler yaşamlarının ilk 2-3 senesinde çok hızlı bir büyüme dönemi yaşıyorlar ve bu büyüme atakları, çıkan dişler, yeni keşfedilen/öğrenilen yetenekler, korkular, kaygılar, hep uyku esnasında beyin tarafından sindirilip sınıflandırılıyor. Bu da dönem dönem artan gece uyanmaları demek. 2 yaşından itibaren de fizyolojik olarak büyük bir aşama atlasalar ve zaman zaman kesintisiz uyusalar da psikolojik ihtiyaçlar(kabuslar, günlük hayata bağlı kaygılar yada ayrılık kaygıları vs.) sebebiyle zaman zaman uyanıp duygusal desteğe ihtiyaç duymaya devam edebiliyorlar(3).
Konuyla direkt alakalı iki önemli bilimsel gerçekten daha bahsetmemiz şart. İlki, bebeklerin uykuya dalma eylemini zaten biliyor olmaları. Anne karnından itibaren uyuduklarını elbette biliyoruz. İkincisi ise, çocukların yaklaşık 5 yaşına kadar duygu regülasyonlarını(dengeleme) kendi başına sağlayamamaları(4). Ben bunu öğrendiğimde çok şaşırmıştım ve her ebeveynin nöroloji alanında biraz okuması gerektiğini düşünmüştüm(mesela bu alanın uzman ismi Dan Siegel kitaplarına bakabilirsiniz). Bu iki gerçeği bir araya getirince şu ortaya çıkıyor: Bebekler kendi kendine uykuya dalmayı biliyor, ancak doğru şartların sağlanması ve sakinleşip uykuya geçebilmeleri için yetişkinlerin yardımına ihtiyaçları var. Bu sebepten, sadece uyku öncesi değil, zorlandıkları diğer alanlar için de bu ebeveyn desteğine, kendi kendilerine yetebilene kadar ihtiyaç duyacaklar.
Bir de doğadaki diğer memelilere kısaca bakalım. Doğada, yavrular kendi kendinlerine yetene kadar(hayvan sınıfına göre değişiklik gösteren sürelerde) yavruların her türlü ihtiyaçları çoğunlukla anne ve ailedeki diğer dişiler tarafından karşılanıyor. Anneler doğumdan itibaren yavrularını sütle besliyor ve uyurken de dahil çoğunlukla yanlarından ayırmıyor. Meme emerken, annesinin ya da kardeşlerinin üstlerinde uyuyakalan yavrular için herhangi bir uyku eğitimi söz konusu değil, ihtiyaç da değil. Ancak insan yavrusu gelişmiş beyni ve büyük kafa çapından ötürü daha erken doğması gerektiğinden(yoksa doğamazdı), bu yakın temaslı bakıma ihtiyaç duyduğu süre göreceli olarak daha uzun. Diğer memelilerin yavrularına bakarsak, doğumdan hemen sonra yürüyebiliyor ya da yüzebiliyor olmaları kıyaslama için fikir verebilir.
''Fok balıklarının yavruları katı gıdaya henüz 2 haftalıkken başlıyor. Ayılar insanlara benzer şekilde 2 sene emzirirken, orangutanlar için bu süre 7 seneyi bulabiliyor. Doğada emzirme ve uyku iç içe, doğal akışında gelişiyor.''
Peki modern hayatta geçmişe göre nasıl farklı yaşıyoruz, neden zorlanıyoruz, neden uyku eğitimi gibi kavramlar doğmuş? En büyük değişiklik aile yaşantısı ve sosyal çevre. Geniş aileler şeklinde yaşayan eskiler, günlük hayatın diğer alanlarında da olduğu gibi, çocuk yetiştirmede de büyük bir yardımlaşma ve iş bölümü halindeydi. Bir Afrika atasözü ‘Bir çocuğu büyütmek için bir köy gerekir’ der. Geçenlerde ebeveynlik hakkında izlediğim bir belgeselde(5) çok güzel bir söz duydum; ‘Çocuk annesinin yalnız başına kaldıramayacağı bir enerji ve yaratıcılıkla doğar’. Yani bir sosyal destek ağına sahip olmamız şart. Bu şekilde desteklenen anne babaların gece uykusuzluğa olan toleransları artacaktır. Siz de kalabalık bir aile ziyaretinde çocuğunun çok güzel oyalandığını ve mutlu olduğunu, sizin de daha az yorgun hissettiğinizi gözlemlemişsinizdir. Eskiler böyle bir destek ortamında günlük hayatı geçirirken, geceleri ise çoğunlukla her birim aileye bir oda düşen hayatlarında, aile yataklarında beraber yatıyorlardı. Uyku eğitimi bir ihtiyaç değildi. Bugünün bireyselci modern hayatında ayrı evlerimiz, büyükanne-babalardan belkide kilometrelerce uzak bir hayatımız var; yani yardımsızlık en büyük problem.
İkinci zorluk ise kültürel baskı. Yeni anne olmuş ya da olacak gençlere büyüklerin yaklaşımı şöyle; ‘böyle şımartırsan baş edemezsin’, ‘sen bunu iyice kucağa alıştırmışsın’, ‘biz seni yatırırdık sabaha kadar uyurdun’…Bunları duyan taze anne-babalar, ne kadar içlerinden çocukların isteklerine cevap vermek gelse de, gelecek korkusuyla ikilem içinde kalıyorlar. Ben de, ‘asla seni yatağımıza almadık, sabaha kadar sessizce uyurdun’ ekolünden geldiğim için, çocuğumuz olduktan sonra beklentim ile gerçek hayat farkını görünce ne kadar zorlandığımı hatırlıyorum. Oysa büyükler ‘çocuk bu, uyumaz’, ‘böyle böyle büyüyecek’, ‘hepimiz bu evrelerden geçtik, giderek kolaylaşacak’, ‘çabuk büyüyorlar, bol bol sev, hiç korkma’ deseler ve eleştirmek yerine yardım etseler, yeni nesil bizler çok daha kolay yolumuzu bulurduk. Büyüklerin böyle demelerinin en büyük sebebi ise doğanın zorluk yaşadığımız şeyleri unutturan güzel bir mekanizması olması. Onların, muhtemelen yaşadıkları zorlukları hatırlamadıklarını aklınızda bulundurun. Kısaca, şımartma korkusu ve beklentiler(sanki tüm çocuklar uyuyormuş ve bölünmüş bebek uykusu ebeveynin suçuymuş gibi) ikinci büyük sorun.
Bir de, bizim jenerasyona özgü diğer etmenler de var; kısa doğum izninin sonunun yaklaşması, modern hayatın her alanında olduğu gibi ebeveynlikte de mükemmellik baskısı, çok fazla bilgi erişimi(çoğu doğru bilgi olmasa da), günlük hayatımızı saatli programlar şeklinde yaşamamız ve ne olacağını bilmek istememiz (çocuk uykusu en tahmin edilemez şeydir, tam iyi uyumaya başladı dersiniz her 2-3 güne bir değişir), iş yerindeki performans kaygıları vs…Bütün bunların ortasındayken, etrafta onlarcasına kolayca erişilebilen uyku koçları ve gece kesintisiz uyku vaatleri var. Bu uyku koçları size uyku eğitimi vererek çocuğunuza iyilik yapacağınızı böylece çok daha iyi uyuduğunu söylüyorlar ve bu kısmen doğru. Uyku eğitimi ile hem aileler hem bebekler daha fazla uyuyor. Hatta son dönemlerin popüler ebeveynlik mevzusu olan, ama aslında çok derin bir konu olan güvenli bağlanmayla ilgili videolar çekip, uyku eğitiminin güvenli bağlanmaya zarar vermeyeceğini iddia ediyorlar. Güvenli bağlanma her ailenin kendi ilişkilerine özgü ve çok geniş bir konu iken, bir davranışın ona zarar vereceğini ya da vermeyeceğini kimsenin iddia edemeyeceğini söylemek hiç de yanlış olmaz. Bu bitkin anne-babalar için gerçekten çok zor bir seçim. Kendimizden örnek verirsem, bizimki 5 aylık olduğu zamanlarda gerçekten çok uzun ve kötü bir dönemden geçti, çok sık uyandı. O dönemde, ‘yanlış olduğunu biliyor ve hissediyorum, ama gene de yapacağım, dayanamıyorum’ deyip bu uyku koçlarını arayıp randevu yapmışlığım var(gerçi ardından randevuyu iptal ettim), yani zorda olan bir ebeveyni çok iyi anlıyorum.
Uyku eğitimine mecbur hissetmenin bir diğer sebebi de, bebeği uzun vadede devam edemeyeceğimiz bir şekilde uyutmaya alıştırmak. Uykuya geçerken bizim sakinleşmemize ihtiyaç duyan bebeklerimizi, onların mizacına uygun, bizim de ağırlaştıklarında ya da gecenin bir yarısı uyandıklarında devam ettirebileceğimiz şekilde uyumaya alıştırmaya çalışmalıyız(tabi elden geldiğince)(7). Mesela kilosu arttığında hala ayakta sallıyor olmanız mümkün olmayacak.
Solda bizim oğlanın köşkünden bir görüntü paylaşıyorum. Şaka bir yana, biz 6.aydan sonra bebek için yer yatağına geçtik, yanında yatarak uyuttuk, o uyuduktan sonra da yanından sessizce uzaklaşmak kolay oldu. Dışarıda ise bebek taşıyıcısıyla(sling) kucağa sarılı halde uyuyor. Siz, kendinize ne uyarsa onu değerlendirin. Bu noktada kendimden bir not eklemek isterim. Uyku koçlarının kendi yataklarında uyumayı öğrenirlerse, gece de bunu devam ettirecekleri iddiasını duymuşsunuzdur. Benim oğlum çok erken zamanlardan itibaren, emzirilmeye ihtiyaç duymadan, kendi yatağında kolayca uyumasına rağmen, dönemsel ihtiyacına bağlı, geceleri çok kereler uyandı, hala uyanıyor. 9 aydan sonra, ben de her geçen gün kendimi daha iyi keşfettiğimden ve öğrendiğimden, uyku uzmanlarını ve koçlarını bir tarafa bırakıp, çok daha rahat ve esnek davranabilmeye ancak başladım. Oğlumun bazen ihtiyacı olduğunda suçluluk duymadan emzirerek uyutabilmeye, yorulduğumda, 'eyvah alışacak' korkusu olmadan yatağımıza alabilmeye ancak ondan sonra başladım. İlk aylar kendimi ve onu esnek olmayarak ne kadar yorduğuma, yatağa almayacağım diye odalar arası kalkıp mekik dokuduğuma üzülüyorum.
Uyku eğitimleri hakkında doğru bilinen yanlışları kaleme alan pek çok uzmandan ilgili yazıları okuyabilirsiniz(4). Genel olarak bilinen önemli bir çalışma(6), uyku eğitimi verilen çocukların uykuya geçerken kortizol(stres hormonu) seviyelerini ölçmüş ve hem annenin hem bebeğin oldukça yüksek olduğunu görmüş. Yani çocuğunuz onu zorlayıp teşvik ettiğinizde pes edecek, siz monitörden zaman zaman uyandığını ama ağlamadan, ya da biraz ağladıktan sonra uykuya kendi kendilerine geri döndüklerini göreceksiniz. Ama bu, uyanma sebeplerine bağlı stres içinde olmadıkları anlamına gelmiyor. Sadece işe yaramadığını bildikleri için sizi çağırmayacaklar. Siz de onun yanında olamamaktan stres duyacaksınız. Gene oldukça önemli bir gerçek uyku eğitimlerinin sürdürülebilir olmamaları. Çocuklarının uyku eğitimi şu veya bu sebepten(hastalık, diş, büyüme atağı, seyahat, ayrılık kaygıları…) bozulmuş pek çok arkadaşım tanıyorum. Ya baştan başlayıp yeniden ağlatma stresini yaşıyorlar ya da pes edip boşuna ağlatmışız diye üzülüyorlar. Ya da siz uyku eğitimi bozulacak korkusuyla hastayken yada zorlandığında destek olamayacak, ya da zaman zaman özlediğinizde kucağınıza alıp uyuyamayacaksınız.
Modern hayatın bulduğu bu ebeveynlik çözümlerinin özümüzden, doğaldan ve doğrudan uzaklaşmamız olduğunu savunan, tepki akımlar da var. 1960 larda popülerleşmeye başlayan doğal ebeveynlik(attachment parenting) ve benzeri akımları (gentle parenting, conscious parenting, aware parenting…) mevcut durumumuzdan daha akılcı buluyorum. Ana temaları genelde çocuğun sinyallerini takip edip ona göre bir düzen kurmak, isteklerine mümkün olduğunca cevap vermek ve anda kalmak olarak özetleyebiliriz. Ancak bunların da tehlikesi, uç noktalarda uygulayıp ebeveynleri duygusal ve fiziksel olarak tüketebilmeleri. Ya da çocuğun bağımsızlık sinyallerini kaçırıp, hazır olduğunda bile ona alan vermemek, üzerine çok düşülen çocuklar.
Önce can, sonra canan lafını bilirsiniz. Anne ve babanın ne şartta olursa olsun kendilerine kaliteli vakit ayırıp deşarj olması şart. O yüzden, iş dengeyi bulmaktan geçiyor ki bu hiç kolay değil. Yeni ebeveynseniz, bir o tarafa bir diğerine savrulacak, tecrübeyle ve zamanla bu dengeyi bulmayı öğreneceksiniz. Sonra, gene de zaman zaman denge kaçacak. Yine kendimizden bir örnek verecek olursam, gece veya gündüz oğlumuz ısrarla beni talep etse de, eğer kendimi tükenmiş hissediyorsam bunu ona açıklıyorum, ve onu babaya ya da başkasına devrediyorum, acil kendime zaman ayırıyorum. Bu bir miktar ağlama ve protesto içerse bile. Hayat ideal olmayacak, zaman zaman şefkatli bir taraftan zorlanmaları da onlara birşeyler katacak. Tabi ben bu yardımı bulacak kadar şanslıyım, durumu böyle olmayanlara derin empati ve anlayış hissediyorum. Unutmayalım, mükemmel insan ya da ebeveyn, mükemmel ilişki yok. Hata yapmak da doğal ve hatalarla öğreniyoruz.
Çocuklara biraz empati yapmaya çalışalım. Ben, bu yaşta zaman zaman yalnız yatmak istemiyorum. Mesela uykuya dalarken sıcak bir el tutmak, sevdiklerimin, yakınlarımın yanında bazen şöyle bir ağlamak ihtiyacı hissediyorum. Ya da duygusal olarak dolu hissettiğimde eşimden sinirimi çıkardığımı farkediyorum. Böyle zamanlarda karşınızdakinden ne beklersiniz? ‘Ağlama, ağlayacak birşey yok, şımarma’ laflarını mı, ‘çok dolmuşsun, görüyorum, anlat rahatla, ben yanındayım’ demelerini mi? Bunları düşünerek bugünün bebeklerinden-çocuklarından ne çok şey beklediğimizi farketmeye çalışalım. Yalnız başlarına yataklarında uyusunlar, uyurlarken bile yanlarında olmayalım. Gece ağlamasınlar, saati saatine günlük programlarına uysunlar. Yetişkinmiş gibi davransınlar, hiç sıkılmasınlar, her söylenilene kayıtsız şartsız uysunlar... listeyi uzatabiliriz.
Peki, biraz da İslami yaklaşımla değerlendirelim. Hz. Peygamberin şu sözlerini hatırlayalım; ‘Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.’(8) İslami yaklaşımın, yaşamın her alanında merhametli yolları tercih ettiğini görüyoruz. Hz. Peygamberin yaşamı boyunca çocuklarla ilişkisine, aktarılan hadislerle bakalım. Çocukları öpüp, okşadığı, onlarla çocuk olup oyunlar oynadığı, onlara sevecekleri isimlerle hitap ettiği biliniyor. Ailesi tarafından Hz.Peygamber’in yanına 9-10 yaşlarında verilen ve onunla 10 yıl kadar kalan Enes b. Mâlik, bu süre içinde kendisinin bir defa dahi “Bunu niçin böyle yaptın veya yapmadın” şeklinde bir soruya muhatap olmadığını söyler. Gene, Hz. Peygamber, mescide sık sık kızı Zeyneb’in kızı olan Ümame’yi omzunda taşıyarak getirir ve namazı öyle kılmaya başlar. Rükuya varacağı zaman yere bırakıp, secdesini yapıp ayağa kalkacakları zaman da torununu yeniden omzuna alır. Yine bir seferinde cemaate namaz kıldırırken;’Ben namaza okuyuşumu uzatmak niyetiyle dururum. Fakat geriden bir çocuğun ağlamasını duyunca, annesine güçlük çıkarmamak için namazımı kısa kestim’(9) demiştir. Günümüzde toplum içinde ya da camilerde çocukların davranışlarını beğenmeyip, onları ve ailelerini sürekli kınayan ve baskı oluşturan yetişkinlerin bunları hatırlaması gerekir. Kısaca, İslami yaklaşımın bebeklerin- çocukların isteklerine şefkatle cevap vermek üzerine olduğu sonucuna varılabilir. Ancak o dönemde toplumsal yardımlaşmanın olduğunu, hatta süt annelik kavramının olduğu ve sütten kesilme çağına kadar çocuklar için süt annelerden yardım alındığını da not düşelim.
Bunlar demek değil ki çocukların her istediği olsun, kendilerini dünyanın merkezi sansınlar. Çocuklar için sınır koymak doğal, olması gereken bir durum. Çocuklar ebeveynlerinin yönlendirmesine ve liderliğine ihtiyaç duyuyorlar. Ancak bunu, uygun yaş ve olgunluklara geldiklerinde, gene yaşlarına uygun beklentiler ve sorumluluklar oluşturarak, ve her zaman şefkatli, anlayan bir yerden gerçekleştirmek, işin hem özü hem zorluğu. Kuran’da birbirine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerin yolunun doğru yol olduğu belirtiliyor, ancak bu yola ‘sarp yokuş’ da deniyor, yani böyle yapabilmek hiç de kolay değil(10).
Bütün bu gerçeklere rağmen, günümüz modern hayatında yardımsız, ya da ikiz-üçüz sahibi olan, zor durumda ailelerin olduğunu tahmin ediyorum. Ya da eşlerinin hiç yardım etmediği yalnız anneler biliyorum. Çare olarak, yardım almak, bilinçlenmek, beklentileri ona göre ayarlamak, işi çocuğun ve annenin mizacına göre ne kolaylaştıracaksa onu yapmak(mesela yan yana yatmak ve emzirerek uyutmak size uygunsa) gibi çözümleri saysak dahi, uyku eğitimini tek ve son çare olarak gören aileler olabilir. Bir aile bu duruma kendini mecbur hissettiyse, bu duruma da şefkatle yaklaşmak gerekiyor. Örnek olarak, başka bir konu olan emzirme için Kuran süreyi 2 yıl olarak tavsiye etmiş. Ama bunun için de, ebeveynlerin danışarak karar verdikleri takdirde bu süreden önce de emzirmenin bitirilebileceğine açık kapı bırakılmıştır(11).
Toparlamak gerekirse, uyku eğitiminin modern dünyanın ürettiği, çocukların doğasına, ihtiyaçlarına ve dini yaklaşıma ters bir kavram olduğunu düşünüyorum. Sorunun temeli çocuk yetiştirmekte azalan yardım, bu yeni kavramların oluşturduğu beklentiler ve baskılar. Bu konuda ebeveyn olarak hem kendimize hem de bebeğimize şefkat göstermeli, olabildiğince yumuşak yolları seçmeli ve toplum olarak bilinçlenmeliyiz. Kimseyi yargılamanın bize düşmeyeceğini de hatırlamalıyız, buna uygun olarak toplumsal baskıyı azalmaya gayret göstermeliyiz. Umuyoruz ki her aile kendi şartlarında, kendine en doğru olan yolu seçmiştir ve seçecektir. Ama önce elimizden gelen herşeyi yapmaya, alternatif yollar bulmaya gayret gösterelim. Uyku eğitimi verilmiş olsa dahi, bu ebeveynlikte yapılmış seçimlerden yalnızca biri. Bu durum sizi ne kusurlu, ne de yetersiz yapacaktır, önümüze bakmak en iyisi.
Referanslar
(1) Dr. Aletha Solter ; http://www.awareparenting.com/comfort.htm
(3) Sarah Ockwell-Smith, Çocuğum neden uyumuyor, Doğan yayınları, 2015
(4) Psikolog Melis Keşan, uyku eğitimi doğru bilinen yanlışlar https://www.doktoramcam.com/uyku-egitimi-dogru-bilinen-yanlislar/
(5) Netflix, Yaşamın Başlangıcı (S1;E5)
(6) Asynchrony of mother-infant hypothalamic-pituitary-adrenal axis activity following extinction of infant crying responses induced during the transition to sleep. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/?term=middlemiss+asynchrony
(7) Psikolog Melis Keşan, Uyku Öncesi Hangi Aktivitelerle Bebeğiniz Sakinleştirilmeli https://www.youtube.com/watch?v=I4jS4mVpmrE
(8) Buhari,ilim 12;Müslim, Cihad,6
(9) Buhari, Ezan,65; Neasi, Kıble, 35
(10)Kuran, Beled suresi, 8-18. Biz ona iki göz, bir dil ve iki dudak vermedik mi? Ona iki yolu (doğru ve eğriyi) göstermedik mi?Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. O sarp yokuş nedir bilir misin? Köle azat etmek veya açlık gününde yakını olan bir yetimi, yahut aç-açık bir yoksulu doyurmaktır.Sonra da iman edip de sabrı tavsiye eden ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır.
(11) Kuran, Bakara Suresi 233. ’Emzirmeyi tamamlamak isteyenler için anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların (annelerin) yiyeceği, giyeceği bilinen (örf)e uygun olarak, çocuk kendisinin olana (babaya) aittir. Kimseye güç yetireceğinin dışında (yük ve sorumluluk) teklif edilmez. Anne, çocuğu, çocuk kendisinin olan baba da çocuğu dolayısıyla zarara uğratılmasın; mirasçı üzerinde(ki sorumluluk ve görev) de bunun gibidir. Eğer (anne ve baba) aralarında rıza ile ve danışarak (çocuğu iki yıl tamamlanmadan) sütten ayırmayı isterlerse, ikisi için de bir güçlük yoktur. Ve eğer çocuklarınızı (bir süt anneye) emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun olarak ödedikten sonra size bir sorumluluk yoktur. Allah'tan korkup-sakının ve bilin ki, Allah yaptıklarınızı görendir.’’
Comments