top of page
Ara

Dış Görünüş ve İslam: Başörtüsü, sakal, cübbe, dövme, çarşaf...

Yazarın fotoğrafı: ilkay kayseriliogluilkay kayserilioglu

Güncelleme tarihi: 27 Kas 2019

#başörtüsüveislam#sakalveislam#dövmeveislam#çarşafveislam#tesettürveislam


İnsanlığın varoluşundan beri, coğrafyadaki iklime, yapılması gereken günlük işlerin içeriğine, kültürel ve tarihsel birikimlere özgü, çeşitli giyinme tarzları doğmuş. En temel içgüdülerimizden biri onaylanma arzusu olduğundan, çoğumuz içinde yaşadığımız toplumun uygun bulduğu sınırlar içinde giysilerimize, görünüşümüze yön veriyoruz. Ya da toplumun dayatmaları, zorlamaları karşısında tam tersi şekilde, çoğunluğun kabulünden uzak, farklı giyinerek duygularımızı ifade etmeye, olması gereken özgürlüğümüzü vurgulamaya çalışıyoruz.


Küreselleşen dünya sağolsun, yöresel giyiniş kabüllerindeki farklılıklar giderek azalıyor. En ilkel kabilelere bile kot pantolon ulaşmış durumda. Modern hayatta ise görsellik insanın en önemli şeyi haline geldi. Sadece sosyal medya trendlerine bakarak değişimin ciddiyetini anlayabiliriz. Görsel karelerin paylaşıldığı İnstagram ya da anlık videoların paylaşıldığı Snapchat, Facebook'u geride bırakalı epey oldu. Moda ve güzellik ile ilgili bütün akımlar, bütün dünyada aynı hızla etkili olmaya başladı.


Örnek olarak dövme konusuna bakalım. 2012 yılında her 5 Amerikalıdan birinin dövmesi varken, 2015 yılında bu rakamın her 3 Amerikalıdan birine yükselmesinin sebebinin instagram olduğu öngörülüyor(1). Buna karşın hala bazı ülkelerde(Türkiye dahil) dövme hala büyük bir tabu. 2018’de, Çin'de televizyonda dövmelerin gösterilmesi yasaklandı. 2015'den beri Japonya'daki çoğu halk havuzu ve spalarda dövme yasak. Birleşik Arap Emirliklerinde orduya girmek için dövmeyi sildirmek gerekiyor. Ülkemizde de benzer, ama daha çok yazılı olmayan kurallar var.


Bütün bunların karışında, dindar kesimin bir kısmı yüzyıllardır değişmeyen bir takım dış görünüş normlarına göre yaşıyor. Aşağıdaki fotoğraflara bir bakalım mı? Fotoğraftaki insanlar için, yalnızca kılık kıyafetlerine bakıp hangi dine mensup olduklarına dair fikriniz olduğuna eminim. Peki kafanızda oluşan bu etiketlere istinaden, bu insanları en ahlaklı olanından başlayarak sıralayabilir misiniz? Hadi biz buna kısaca 'iyi insan' diyelim; sizce en iyisi hangisidir?

Sırasıyla; müslüman bir erkek, hristiyan rahibe bir kadın, dövmeli bir erkek(inancını bilmiyoruz), yahudi bir haham...


Gerçekte, resimdeki insanlardan hangisinin, hangi davranışlarda diğerinden üstün olduğunu, inanç derecelerini tam anlamıyla bilemeyiz. Oysa toplumunun genelinin, dogmatik inançlara bağlı yargıları kesindir. Hemen bütün dinlerde benzer tartışmalar var. Türkiye'de yaşayan biri muhtemelen; dövmesi olanın inançsız olduğu düşünür, dini kıyafetleri ve şekilleri en muhafazakar şekilde uygulayanın en dindar olacağı kanısına varır.


Dış görünüş kalıbı yalnızca dini akımlara özel değil. Bıyık traşının şeklinden sağ görüşlü bir partiye yakınlığını, sakal ve parkasından sol görüşünü, uzun saç ve koyu kıyafetlerden muhtemelen metal müziği benimsediğini anladığımız insanlarla tanışıyoruz. Bazılarını biz de uyguluyoruz. Yani, genel olarak aynı görüşteki insanlarla görüşme, o insanlar arasında trend olan görünüşleri uygulamaya, ya da görünüşümüzle zevklerimizi, inançlarımızı bile isteye diğer insanlara duyurmaya ihtiyaç duyuyoruz. Bazen o toplulukta kabul görmek asıl amacımız oluyor. Bazense, diğer insanlara görüşümüzü gururla sergilemek ya da onlara bunun sebebini anlatmak için bahane yaratmak istiyoruz.


Göselliğin bu kadar önemli olduğu, dolayısıyla üzerine bu kadar enerji harcadığımız modern dünyada tek tip bir üniformayı giyip çıkmak bize ne kadar zaman kazandırırdı? Bu şekilde düşündüğü için, herhangi bir öğretiden - inanıştan bağımsız, aynı tip kıyafetten 5 çift alan, ve kimin ne dediğini umursamadan her gün aynı siyah kapüşonlu üstü giyip işe gelen, son derece zeki ve başarılı bir iş arkadaşım vardı.


Kendim de benzer bir isteği Mekke'deyken tecrübe etmiştim. Müslümanlar, kabeyi tavaf sırasında tek tip kıyafetler giyerek, dünyevi statülerden ya da bedensel farklılıklardan arınmayı, ölüm ötesini tecrübe etmeyi amaçlıyor. Orada gerçekten bol bir kıyafetin içinde olmak, hatta peçe bile takmak, şeklinin, vücudunun hiç önemli olmayıp kalabalığa karışması bana çok iyi hissettirmişti. Benzer his ve amaçlarla, günlük hayatta toplumun genelinden farklı, tesettürü oldukça radikal şekilde, tamamen kişisel tercih olarak uygulayan insanlar azınlıkta da olsa var.


Öyleyse, dini öğretilerde, giyim kuşam ile amaçlanan bu olabilir mi? Böylelikle nasıl göründüğümüze, hayranlık toplamak amacıyla tonlarca vakit harcamıza gerek kalmayacak ve kişisel gelişimimizle, potansiyelimizi en iyi anlamda açığa çıkarmakla ve faydalı işlerle uğraşabileceğiz...? Belki, kısmen...Peki buna bağlı, kadınlara sözde şart koşulan katı uygulamaların erkekler için de olması gerekmez miydi? Demek ki uygulamalarla ilgili birtakım sorular var?


Benim aciz anlayışım dahilinde, İslam dini, hemen her konuda orta yolu ve dengeyi amaçlamıştır. Hatta pek çok dinsel öğreti olan, nefsini terbiye ve hakikate ulaşma amaçlı inziva eylemi, aile hayatı kurmamak, tek başınalık, yolunu mürşide adamak gibi aşırı uçlarda uygulamalar yerine,

-peygamberin hayatında da gördüğümüz gibi- evlilik, çalışma hayatı, sosyal ilişkiler gibi temel öğelerin hepsiyle iç içe bir hayat amaçlanmıştır.


Hristiyan bir mezhep olan 'Amish' ler.

Yukarıda, amishlerin yaşayışından bir kare var. Günümüzde çekilen bu fotoğraf karesi, çocukluğumuzun 'Küçük ev' dizisinden(Little house on the prairie) ya da film setinden bir kare değil. Kıyafetleri de dahil, tüm yaşayışlarıyla modern hayatı ve teknolojik imkanları reddeden bu topluluk, günlük hayatın sadeliğinde insanın hakikatine ulaşacağına inanıyor. Yaşatılarının bazı yönleriyle, İslamın özüne bizim mevcut durumumundan daha çok yaklaştıklarını söyleyebiliriz. Ama İslamın asıl amaçladığının, tüm bu değişen dünyaya ayak uydurup, teknolojisiyle, iyi taraflarıyla ve zorluklarıyla birlikte iyi insan olabilmek, o dengeyi kurabilmek olmalı diye düşünüyorum.


Fotoğraflardan da hatırlayabileceğiniz gibi, dış görünüş ve şekilcilikle ilgili hemen her dinde eğilimler ve tartışmalar var. İslama gelince, bana göre islamın mevcut en büyük problemi şekilcilik ve buna bağlı yüzeyselliktir. İbadetlerin de her alanında, rakamlar-kurallar ve şekle verilen önemin yarısı, mânâlarını ve amaçlarını düşünmek için harcanmaz. Mesela hala 'oruçluyken diş fırçalanır mı' gibi konular tartışıyor, oruçla amaçlanın ne olduğuna bu kadar kafa yormuyoruz. Bu yazı özelinde, İslamın dış görünüş ile ilgili kurallar koyup koymadığına bakacağız. İnsanların kişisel tercihleriyle, kişisel istekleri doğrultusunda yaptıkları müstesna, 'bu böyle yapılmalı' denilen fetvalara bakacağız. Dış görünüş helal ve haramlarının ne kadarı Kur'an temelli?


Dövme, piercing gibi konularla başlayalım. Modern dünyadaki yaygın formlarından, uç noktalara varan beden değiştirme bağımlılarının yaptığı uygulamalarına kadar pek çok şekilde görebiliyoruz. 5000 yıl yaşında Alp dağlarında bulunan bir mumyada bile onlarca dövme bulunduğuna göre(1), insanlığın çok eski çağlarından beri dövme hep varolmuş. Bana ve çoğu kişiye göre kesinlikle bir sanat türü. Bedenimize bunları uygulamak istememizin bir çok sebebi var. Görsel, estetik beğeniler ve kaygılar, farklı-biricik olma isteği, çekici olmak, fiziksel dayanıklılığımızı ispatlamak, sert insan imajı yaratmak, hayatımızın önemli dönüm noktalarını hatırlamak bunlardan bazıları(2). İlahi dinlere dayandırılan görüşler ise, bu tip uygulamalar konusunda genel olarak hep tutucu olmuş.


Dövme ve benzeri uygulamaların Kur'anda haram olduklarına dair ayet yok. Dolayısıyla bu tip uygulamalara haramdır demek kimsenin yetkisinde değil. Çünkü, Kur'an kendisini, kendi içindeki ayetlerle(3) tarif ettiği gibi; detaylı, eksiksiz ve tamamlanmıştır. Öte yandan konuyla ilgili yasaklama hadisleri rivayet edilir(4).


Diyanetin fetvalarında; 'dövme sağlık açısından zararlı olduğu için ve fıtratı bozmak olarak kabul edildiği için islamda yasaklanmıştır' diye geçer(5). Buna dayanak gösterilen ayet Nisa suresi 119'dur. Ayette şöyle diyor; "Şeytan dedi ki: Elbette senin kullarından belli birtakımı alıp onları saptıracağım. Onlara kuruntu kurduracağım, develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim..." Nüzul sebebi içinse(6a); hadım edilmeye karşı indiği ya da müşriklerin sahip oldukları hayvanlara isim vererek ve görünüşlerini değiştirerek onları putlaştırıp, tapınmaya başlamaları üzerine indiğine dair rivayetler var. Yani ayeti konuyla direk ilişkilendiremiyoruz.


Bu noktada Diyanetin 'sağlık açısından zaralı olduğu için' yorumuna, pek çok başka şey de girebilir. Mesela sağlıksız beslenmek ya da fazla kilo için de aynı şeyi söyleyebiliyor muyuz? Aslında bu konularda, Maide suresi 101. ayet gayet açıklayıcıdır; 'Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden sormayın. Eğer onları Kur’ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.' Üstüne yorum eklemeye gerek yok.


Dövmenin abdest almaya engel olacağın iddiasına karşın, Maide suresi 6. ayette(7) abdestin şartları ve hangi uzuvları kapsadığı belirtilmiştir. Alternatifi toprakla teyemmüm olan bir ibadetin basit bir suyla yıkama eyleminden başka anlamları olduğu açıktır. Dövme, derinin altına işleyen mürekkeple yapıldığından abdeste engel olmamalı.


Genelleme ile benzer durumları haram ilan edenler, bu işlerin sınırlarını tek tek belirleyebilecek mi? Örneğin kanser kastalarına radyasyon öncesi yapılan tıbbı dövmeler, ya da göğsü alınan kadınlara operasyon sonrası dövmeyle göğüs ucu çizilmesi gibi uygulamalar hangi kategoride? Veya, tesettürlüler de dahil birçok kadın, kaş şeklini mikro-pigmentasyon uygulamalarıyla düzelttirmesi? Gene,'kulağın tek deliği toplum normudur, sakınca yoktur' deyip, ikinci delikten itibaren gerisini mi yasaklamak lazım? Ya da kişinin kendinden başkasının görmediği piercingleri kabul edip, diğerlerini yasaklayalım mı? Bu iş detaylandırmayla bitmeyecek gibi gözüküyor. Allah'ın Kur'anda kesin sınırlar çizmemesinin bir hikmeti olmalı.


Öte yandan, Kur'an ahlakı doğrultusunda, insanın kendi çıkarımlarını yapıp belli bir aşamaya varması beklenir. Haram kategorisiyle yanlış kategorisi farklıdır. İnsanlar mantıklarını kullanmalı, düşünmeli, kendilerinde yanlış gördükleri şeyleri aşmaya çalışmalıdır. İnsanın kendinde aşırıya kaçtığı ne varsa, çok yemek yemekten türlü bağımlılıklara, ya da zafiyetlere -ki hepimizde farklıdır-,bunları dengelemeye çalışması beklenir.


Moda ya da dövme gibi alanlar yaratıcı, büyüleyici, yenilikçi sanat ve ifade biçimleri, hep varolsunlar. Uğraşı, zevki, yeteneği ve mesleği bunlar üzerine olan bir sürü insan var. Ancak, arkasındaki tüketim, sömürü ekonomileri, sınıf ayrımları ya da geride bıraktıkları atıklar, yol açtığı eneri kayıpları olmadan var olabilirlerse. Teoride bunları çalışıp, zekamızın ve yaratıcılığımız sınırlarını zorlarken, pratikte sade ve yeteri kadarıyla yaşabilirsek. En basitinden, dövme sildirme endüstrisinin milyar dolarlara ulaştığı bir dünyada olmamız düşündürücü.


İnsanda bir miktar görsellik kaygısı, bununla kendini ifade etmek, tıpkı varolmak gibi, çok doğal. Günümüzdeki gibi kantarın topuzunu kaçırmadığımız, bunlarla evreni ve kendimizi tüketmediğimiz sürece. Kendimin de dövmeye kişisel bir zafiyetim olduğunu belirtmeliyim. Ama, sanırım aslen varmak istediğim yeri; 'bütün bu görsel-estetik eğilimleri ve onları aramaktaki zevki aşmak, var oluşun mevcut halindeki eşsizliğini içselleştirebilmek' olarak tanımlardım. Umarım bunu çok zorlama ve 'entel' bulmazsınız.


Gelelim en tartışmalı, belki de en hassas konuya; tesettür. Kur'anda bununla ilgili 2 değişik surede ayetler mevcut. İki sure de Medine'de inmiş ve nüzul(indirilme) sırasına göre son zamanlara denk geliyor. İndirilme sırasına göre Ahzab suresi ile başlayalım. 53. ayette(8) geçen hicab kelimesi, bu konuda kullanılan en popüler kelime. Örtü-perde, örtünme anlamına gelir. 53. ayet, peygamberin evine sıklıkla gelip giden her türden insan ile ilgili doğan bir rahatsızlık ve ihtiyaç üzerine, peygamber eşleri için inmiştir. Peygamberin evine gelen misafirlerin istediklerini, perdenin arkasından söylemesini emreder.


Aynı surenin 59.ayetine geldiğimizde; 'Ey Nebi! Eşlerine, kızlarına ve iman etmişlerin hanımlarına de ki: 'Cilbap'larını(dış elbise) giysinler... Bu, onların tanınmalarına, bu yüzden de rahatsız edilmemelerine yarar...' denilir. O dönemde, o coğrafyanın kültürüne göre, hür kadınlar dışarı çıkarken daha örtülü giyinirlermiş. Buna karşılık hür olmayanlar(cariye ve kölelik vardı, biliyorsunuz) oldukça açık giyindikleri kaynaklarda tasvir ediliyor. Bedeli olabileceğinden, hür kadınları rahatsız edecek davranışları yapmaktan çekinilirdi. Buna karşın hür olmayanlar, çok kolayca erkeklerden tarafından rahatsız edilirdi. Ayetin nüzul sebebi(6b) çoğu kaynakta şu şekilde geçer. Evlerde tuvalet olmadığı için, ev halkı ihtiyaçları için evlerden dışarıya, hatta kırsal alanlara gitmek durumundalardı. Rivayete göre, durumdan istifade etmeye çalışan bazı erkekler, kadınları gözetlemek ve rahatsız etmekteydi. Ayetin kendi içinde sebebi de açıklanmıştır; amaç, kadınların diledikleri işleri yaparken rahatsız edilmelerini engellemektir. Günümüzde erkek egemen din yorumcuları sayesinde, kadınlarına belirlenen örtüler, burdaki gibi korumaya, ayrıcalık tanımaya değil, toplumda geri plana itilmesine yol açmakta. Adeta kadını 'kötülüklerin sebebi' gördükleri, kendilerini 'korumak' için kadınların örtülü olması gerektiğini, hatta kadınların en hayırlılarının evden çıkmayanlar olduğuna varacak yaygın inanışlarla, kadın hep geri plana itilmiştir. Hatta kadınların çoğunluğu buna inanmış, içselleştirmiş, Allah aşkı uğruna bu yönde seve seve gayret etmiştir.


Gelelim günümüzdeki baş örtüsünün kaynağı olarak gösterilen Nur suresindeki ilgili ayetlere. 30.ayet ile başlayalım; 'Mümin erkeklere gözlerini harama bakmaktan sakındırmalarını ve mahrem yerlerini korumalarını söyle. Bu onlar için en güvenceli arınma yoludur. Hiç şüphesiz onlar ne yaparsa Allah ondan haberdardır.' Kısaca ayet, erkekleri, kadınlara cinsel arzu odağıyla bakmamaları korusunda uyarıyor. Yani, günümüzdeki aciz söylemlerin aksine, ''kadın 'şu' şekilde giyinirse bakabilirsiniz, o zaman bu kadının suçudur'' demiyor. Takip eden 31. ayet, erkeklere söylenenin aynısını kadına söyleyerek başlıyor; 'Mü’min kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar...' Buraya kadar oldukça aşikar.


Ayetin tartışma sebebi olan devamı şu şekilde kadınlara hitap ediyor; 'Kendiliğinden görünenleri dışındaki zinetlerini teşhir etmesinler. Hımarlarını, yakalarının(göğüslerinin) üzerine velyadribne(darp etsinler) etsinler. Ancak (şu kimseler hariç):...' diyerek kimin yanında rahat olabileceklerini belirten uzun bir listeyle devam ediyor. Sonra, 'Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar...' deniliyor. Birden çok anlamı olan, iki türlü de yorumlanan kelimeleri koyu olarak yazdım, hepsine sırayla bakacağız. Hüküm vermeden, her türden görüşü burada özetlemeye çalışacağım.


Öncelikle o dönemde, o coğrafyada yaşayan kadınların giyim tarzını kaynaklarda aktarılanlara göre tarif edelim. Hem kadınların hem erkeklerin başlarının örtülü olması muhtemelen iklim şartlarından kaynaklı oluşmuş bir kültür. Bugün hala Arap yarımadasında yaşayanlardan bunu görebiliyoruz. Kadınların oldukça derin dekolteli, belden dar kıyafetler giydikleri, başlarındaki örtüleri kulak arkasından uzunca arkaya, aşağıya doğru sallandırdıkları, gösterişli takılar kullandıkları tasvir ediliyor. Ayetteki zinet kelimesi için iki ayrı anlamla da çeviriler var. Zinet için takılan takılar diyenler de olmasına karşın çoğunluk, kasdedilenin nesnel bir mücevher değil, bedendeki cazibeli bölgeler olduğunu söylüyor. Gelelim velyadrbine kelimesine. Anlamı; sıkıca bağlamak. İkinci anlamı salmak, sarkıtma şekilde örtmek ya da kapatmak olabiliyor. En çok tartışılan hımar kelimesi ise humurun çoğulu. Humur o dönemde kadında da erkekte de olabilen bir örtü. Buna istinaden, baş örtüsünün denmediği, özellikle başı kapatmak söylenmediği, istenseydi baş örtüsü anlamına gelen burka, nikap gibi başka Arapça kelimelerin kullanılabileceğini savunanlar var. Karşı taraftakiler ise, türkçedeki 'yaşmak, yazma gibi kelimelerde de baş geçmez, ama baş örtüsüdür' diyerek, yorumların ayeti işine geldiği şekilde çevirmek olduğunu savunuyor. Bütün bunlara istinaden ayetin bu kısmı; 'başlarındaki örtüleri yakalarını kapatacak şekilde aşağıya doğru salsınlar' gibi çevrilebilecekken, 'örtüleriyle göğüslerini kapatsınlar' olarak da çevrilebiliyor.


Ayetin nüzul sebebi(7c) için kaynaklarda çeşitli olaylardan bahsediliyor. Hz. Esma'nın bulunduğu bir ortamdaki kadınların dış görünüşündeki aşırılıkları yadırgaması üzerine inmiştir deniyor. Ya da sokakta yürüyen bir kadının ayağındaki halhalı ve ya takılarını göstermek amaçlı ayaklarını yere vurarak yürümesi yüzünden inmiştir gibi rivayetler de var. Ayetin başı da örtmek anlamına geldiğini savunanların dayandığı en büyük rivayet ise Hz.Ayşe'den aktarıldığı söylenen, ayet indikten sonra ensar kadınlarının kıyafetlerinden parçalar ayırıp başını örtmesiyle ilgili söylenenler.


Tartışmalı her şeyi bir kenara bırakırsak, ayetin kesin olarak söylediği şeyler: 1-Kadınların göğüslerini yani dekolte bölgesini kapatması, 2- Gösterişi ya da özellikle dikkat çekmeyi ön planda tutmaması.


O dönemde ve günümüzde, toplumdaki cinsel kodlar çoğunlukla kadın bedeni üzerinden çağrışım yapıyor. Cinsellik ve üreme içgüdülerimiz, sosyal ilişkilerimizde, seçimlerimizde, hayatın her alanında bilinç altı veya üstü en etkili unsur. İlkel bir kabilede olsaydık, herkes hemen hemen çıplak olduğu için görünüş ve cinsel kodların dinamikleri belki farklı olacaktı. 'Freud'çuluk yapmayı bir kenara bırakırsam, demek istediğim şu. Karşıdakinin cinsel arzularına oynamaya yönelik ve bunu ön planda tutan bir yaklaşım yerine, bu güdülerimizi samimi olarak aşacak, kontrol altına alacak bir erdem ve aydınlamaya ulaşmak asıl mesele gibi duruyor. Bunun uğruna Kur'anın bir takım uyarılarda bulunmasını son derece anlaşılabilir buluyorum. Gösterişin, ya da zinetlerin(takı anlamıyla da olsa) ön planda olmamasına gelince, çok sevdiğim bir tasavvuf hocası buna şöyle bir yorum ekliyor. Ziynetlerin gösterişle ön plana alınmaması demek, karşıdaki insanda olmayan neyse onunla öne çıkmamaktır. Artık bu; güzellik, takı, para, başarı, evlat.. herneyse.


Olayı baş örtüsü özeline indirgediğimizde, dış görünüşümüzü başörtülü olup da tamamen çekici hale getirmenin binbir yolu var. Batman filmindeki kedi kadının(cat woman) da teknik olarak başı örtülü, hatta vücudu hepten kapalı. Demek ki şeklen kalan bir eylem, manayı yerine getirmeyebiliyor. Başka bir örnek ise, başı örtülü kadının saçının hiçbir telinin görünmemesi konusundaki yaygın uygulamalar. Görünürse namazı, abdesti bozduğunu iddia edenler. Görüldüğü gibi bunların dayandırılabileceği bir ayet yok. İslam elinde sopayla, en küçük bir hata yapmamızı bekleyen kara bir gölge değil.


Bir de aynı surenin 60.ayetine gelelim; 'Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama yine sakınmaları onlar için daha hayırlıdır....' İlginçtir ki, toplumda uygulanan bunun tam tersi. Kadınlar yaşlandıkça 'bu yaştan sonra alem ne der' diyerek daha da muhafazakar giyinir, hatta yaşlanınca ötünmeye başlar. Demek ki, Kur'anı bilmiyor, toplumun geneline göre hareket ediyoruz.


İslam tarihinde başörtüsünü, örtülmesi zorunlu görmeyen ilim adamları var. Sait b. Cübeyr, el-Cassâs, Fazlurrahman, Hüseyin Atay, Hatemî, Muhammed Asad... gibi isimleri ilgilenenler araştırabilir. Buna karşın başörtüsünün aşikar bir çıkarım olduğunu savunan din adamları çoğunluktadır.


Tesettür konusunu toplarlarsak, özetle amaç; hem kadının hem erkeğin bakışlarını kısıp dikkat etmesi, iyi niyetle bakmasıdır. Teşhirin, aşırılığın, cinsel çağrışımlarının her şeyin önüne geçtiği yaklaşımların, giyinişin olmamasıdır. Kara çarşafı, peçeyi, eldiveni şart koşanları, Kur'anla açıklamak mümkün değildir. Allah dileseydi ayeti çok daha kesin şekliyle açıklardı, böyle olmasının da bir hikmeti vardır. Ayetlerden, uygulamayı günümüzdeki başörtü ve tesettür kurallarıyla anlayan, öyle uygulamak isteyen o şekilde yapar. Buna karşın, 'baş örtüsüsüz kadın olmaz, dini yoktur' da kimse diyemez. Konuya 'önemsiz' yada 'daha az önemli' demeye asla çalışmıyorum. Ancak, tüm İslamı dış görünüşe, şekle bağlamak dar bir bakış açısıdır. Kur'anın son 4 yılında indirilen bu ayetleri dinin tek amacı ve önceliğine alanların, ilk 19-20 yılda inen; tevhid, infak, zekat, dürüstlük, güzel ahlak, yumuşak huy, dedikodudan uzak durmak gibi tonlarca mevzuya da eşit derecede özeni vermesini gönülden umuyorum.


Son olarak, biraz da erkeklerin sakalından bahsedelim. Elbette imaj olarak bunu tercih edenlere değil, basit bir arama motoru araştırmasıyla 'erkeklerde sakal vaciptir, buna hiç şüphe yok' olarak ulaşılabilecek islam dünyası görüşlerine bakacağız. Yahudiler Hz. Musa'nın, Hristiyanlar Hz.İsa'nın, e bizler de Hz. Muhammed'in sakallı oluşunu tasvirlerden anladığımız için, bu işte bir hikmet olmalı dediğimizden mi bilinmez, 21.yy'da gelmemize rağmen hala sakalı tartışıyoruz. Gene Hz.Muhammed'in 'sakalı salın, bıyığı kısaltın' dediğine ilişkin rivayetler ve ya hadislere isteyen bakabilir. Gerçekten vücudumuzun ürettiği bir kılın, ahlakımızla ya da aydınlanma seviyemizle bir ilgisi olabilir mi?


Peygamberlerin sakallı olmalarının sebebi; yaşadıkları coğrafyanın koşulları, kültürel normlar ve ya düzenli bir lavabo ile tıraş bıçağı setleri olmaması gibi pek çok şeye dayandırılabilir. 'Sarık- cübbe giymek imanın üst seviyesidir' söylemleri, 1400 yıl önce Kur'anın indiği coğrafyadaki yöresel kıyafetleri bugünlere aynen taşımak, hala oldukça yaygın. Cemaat, tarikat hocaları illaki bu şekilde giyinir. Gerçekten böyle olmaktaki hikmete inandıkları için mi, toplumun onlardan böyle giyinmelerini beklediği, aksi halde saygı ve kabul görmeyecekleri için mi bilinmez, temiz bir gömlek ve pantolonla modern giyineni çok azdır. Aslında buraya kadar yazdıklarımın genel mantığı ve Kur'an yaklaşımı bu konudaki tartışmalara için de aynen geçerlidir.

Bir insan samimi olarak, sevgisinden, saygısından ya da inancından, Hz.Peygamber'i giyinişine, görünüşüne kadar kopyalamak isteyebilir. Bir kadın kara çarşafa varan uç noktalarda giyinmeyi tercih eder, inancını en rahat öyle yaşayacağına inanabilir. İnsanların nasıl görünmeyi seçtiği

kişisel tercihtir, insan hakkıdır. İçimizden karışmak, yargılamak, etiketlemek geliyorsa, dönüp önce kendinize, görüşlerinizin darlığına ve egomuza bakmalıyız.


Benim bu yazıda asıl dikkat çekmeye çalıştığım; İslamla ilişkilendiren, erkeğe ya da kadına dayatılan, şart koşulan bazı kalıplar ve amaçlanandan uzak uygulamalar. İkinci eleştirdiğim ise, bu kalıpların bazılarına doğru bile desek, diğer konulara kıyasla buna verdiğimiz önemin derecesidir. En önce şekil, en önce görünüş, buna bağlı gruplaşmalar, ötekileştirmeler, bitmek bilmeyen caiz mi tartışmaları. Bunun üzerinden yürüyen, kadınlara uygulanan ciddi ayrım ve kısıtlamalar...Ve buna karşılık asıl manadan, asıl amaçtan uzak bir hayat... Oysa Kur'anın mesajı açık; “... Şüphesiz Allah katında en üstün olanınız (sorumluluk bilinci ile hareket edip) duyarlı olmada en ileride olanınızdır.” (Hucurat Suresi, 13)



Referanslar

1)Netflix Explained, Tattoos

3) Kur'anın detaylı ve tamamlanmış olduğuna dair ayetler; Hud suresi 1.ayet, En'am suresi 38 ve 115. ayetler

4) Hz. Peygamber (s.a.s.), vücuda dövme yapmak, dişleri incelterek seyrekleştirmek gibi ameliyeleri, yaratılışı değiştirmek, fıtratı bozmak kapsamında değerlendirmiş ve bunu yapanların ve yaptıranların Allah’ın rahmetinden uzak olacağını bildirmiştir (Buhârî, Libâs, 83-87; Müslim, Libâs, 120). Dolayısıyla dövme yaptırmak caiz değildir (İbn Kudâme, el-Muğnî, I, 129).

6a- Nisa suresi 119.ayet; sayfa 379

6b- Ahsap suresi 58-59. ayetler sayfa 994

6c- Nur suresi 31.ayet; sayfa 921

7) Maide suresi 6 .ayet ; Ey iman edenler! Namaza kalkacağınız zaman yüzlerinizi, dirseklere kadar ellerinizi ve -başlarınıza mesh edip- her iki topuğa kadar da ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz, iyice yıkanarak temizlenin. Hasta olursanız veya seferde bulunursanız veya biriniz abdest bozmaktan (def-i hacetten) gelir veya kadınlara dokunur (cinsel ilişkide bulunur) da su bulamazsanız, o zaman temiz bir toprağa yönelin. Onunla yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin (Teyemmüm edin). Allah, size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Fakat O, sizi tertemiz yapmak ve üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister ki şükredesiniz.

8)Ahzap 53 'Ey iman edenler... O Nebi’nin evlerine, sizin için bir yemeğe izin verilmeniz dışında, girmeyin... (Bu da) onun (yemeğin pişme) vaktini beklemeksizin - gözlemeksizin (olsun)... Fakat davet olunduğunuzda girin... Yemek yedikten sonra da (ev halkı veya birbirinizle) lakırdıya dalmaksızın dağılın! Muhakkak ki bu (davranışınız - laubaliliğiniz), O Nebi’ye eziyet veriyor, fakat O sizden çekiniyor (bir şey diyemiyor kırmamak için)! Allâh, Hakk’ı açığa vurmaktan çekinmez! Onlardan (Nebi’nin eşlerinden) bir şey istediğinizde, onlardan perde arkasından isteyin... İşte bu, sizin kalpleriniz için de onların kalpleri için de daha temizdir... Sizin Rasûlullâh’a eziyet vermeniz de, O’ndan sonra O’nun eşlerini nikâhlamanız da ebeden olacak bir şey değildir... Muhakkak ki bu, Allâh indînde azîmdir.'






 
 
 

Kommentare


  • LinkedIn - White Circle
  • Instagram - White Circle
Activist Muslim 

Join my mailing list

© 2023 by activistmuslim.

bottom of page