Helal gıda tüketiyor olmak yeterli mi?
İslam dini, tıpkı diğer ilahi dinlerde olduğu gibi yemek konusunda belli kurallar koymuş. Bütün davranışlarda olduğu gibi, gıdalar için de helal diye nitelendirilenleri uygun kabul ediyoruz. Bu yazıda helal gıda, helal kesimi ele alırken hayvansal kökenli ürünler ve hayvanların yaşayışını etkileyen durumları da İslami açıdan inceleyeceğiz.
İlahi dinlerde veganlık ya da vejeteryanlık gibi günümüz akımlarına benzer bir uygulama olmadığını biliyoruz. Ancak 21.yüzyıldaki modern hayatın şartları o zamanın şartlarından hatırı sayılır derecede farklı olduğu için konuyu derinlemesine incelemeye ve üzerinde düşünmeye değer buluyorum.
Kuranda hayvan sütü tüketme konusunda belirleyici kurallar yok. Sütten bahsedilirken hayvanın karnındaki besin artıkları ve kanın arasından lezzetli bir sütün oluşmasının nasıl ibretlik olduğuna değiniliyor, ki gerçekten büyüleyici(1). İslamda etinin yenilmesi uygun olan hayvanların sütünü tüketmeyi helal kabul ediyoruz.
Deniz hayvanlarına gelince, denizde avlanmak ve onun yemeğini yemek helal kılınmış(2). Fakat günümüzde, aşırı, sezon dışı ve yasadışı avlanmaya bağlı yok olan deniz canlı türleri, ekosistemi bozulmuş okyanuslar gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Kuşlar için de aynı, ihtiyaç dahilinde avlanmaları ve tüketilmeleri helal kılınmış(3). Maalesef günümüzde, tavuk çiftliklerinde erkek civcivlerin yumurtadan çıkar çıkmaz canlı canlı telef edilmeleri(boğma, yada otomatik makinalarda ezme gibi yöntemlerle) çok yaygın.
Bir diğer hayvansal ürün olan bala gelince, onun da tüketilmesi Kuran'a göre serbest(4). Gene burda da, bal üreticilerinin, kar için bütün balı son zerresine kadar toplayıp, arılar için geride şekerli su bıraktıkları biliniyor. Halbuki bal arıların sağlıkları ve kaliteli yaşamları için de gerekli. Umarım buraya kadar günümüzdeki helal gıda kavramı hakkında aklınızda bir takım soru işaretleri oluşmaya başlamıştır.
Kara hayvanlarına genel olarak baktığımızda, kesim ve tüketimleri ile ilgili Kuranda ilgili birçok ayet var. (5) Genel olarak güzel ve temiz şeylerin yenmesi helal kılınmış, ancak leş, kan ve domuz eti sağlık sebepleriyle bunlardan hariç tutulmuş. Hayvanın kesimine gelince, Yahudilerin koşer uygulamalarına benzer olarak, hayvanın boğazındaki şah damarlarına çabuk ve temiz bıçak darbesiyle olması, kanın tamamen akıtılması, kesimin bir müslüman tarafından yapılması(diğer durumda tabi bu kişi yahudi olacak) genel kurallar. Burada hayvan için en çabuk, en az acılı ve en insancıl yaklaşımın belirlendiğini farkedebiliriz. Ayrıca kesimden önce dua edilmesi ve kesimin yalnızca Allah adına olması kurallardan diğerleri. Bu, Allah’tan başka bir varlık için kurban edilmesinin önüne geçmek için var. Ancak günümüzde bu kural kesimden önce Besmele çekilmesine kadar indirgenmiş. Burada daha derin bir mana olabileceğini, ehli-kitap bir insan tarafından kesilme şartının demek istediklerinden birinin de, zaten böyle bir insanın yaptığı işlemin adil, şefkatli, saygılı ve israfdan uzak olacağının kastedildiğini düşünebiliriz. Kuran ayrıca çok zorda kalındığı durumları kurallardan müstesna etmiş, ama biz şu günlerde pek böyle durumlarda kalmıyoruz.
Hz. Muhammed sünnetinde tüketme ihtiyacı haricinde kesimi onaylamamış(6), genel olarak herhangi bir canlıya zarar vermeye karşı bizleri uyarmış. Onun sözleri şöyle diyor ’’Kim haklı bir sebebe dayanmadan bir serçeyi, hatta ondan daha küçük bir canlıyı öldürürse, o canlı kıyamet günü davasını Allah’a götürür…’’(7). Burada aşırı kaçmamak ve ekosisteme karşı derin saygı ve sorumluluğu duymak için açık bir rehber var. Bugünlerde öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, dişleri için öldürülen filler, kelebek koleksiyoncuları(kelebekler canlıyken avlanıyor), su parklarında bizi eğlendiren tutsak yunuslar ve daha birçok bunun gibi durum arkalarında oluşturdukları yasadışı sermaye ile birlikte toplumuzun normali olmuş. Hatta peygamberimizin sözleri, beni moda uğruna kürk ve deri tekstil malzemeleri kullanımı konusunda düşündürüyor, hele alternatif böyle bolken ve ihtiyaç değilken… Masum gibi gözüken yün, kaşmir gibi malzemeler bile büyük endüstriyel üretimler ve bitmek bilmeyen moda çılgınlığının yarattığı talep yüzünden, hayvanlar için oldukça kötü hayat koşullarına sebep oluyor. Çünkü kar marjını arttırmak için devamlı üretmeye çalışan büyük çiftlik sahiplerinin az para verdiği işçilerin, hayvanların tüylerini tıraşlarken, onların orasının burasının kesildiğini farketmeye ya da bunun için üzülmeye vakti yok. Bütün bunlara rağmen, adil, doğal bir yaşamın ardından kesilmiş bir hayvanın, tüm vücudunun değerlendirilip birşeyler üretilmesini anlaşılır ve hatta onurlu buluyorum. Ve evet, avlanmak bir spor, eğlence niyetine asla yapılmamalı.
Yukarıda bahsedilenlere ek olarak, peygamberimiz sünnetinde kesim için yaş sınırı(8) belirlemiş, hayvanın mahremiyet içinde, diğer hayvanlardan uzak, şefkatli davranarak kesilmesini buyurmuş. Hz. Peygamberin bıçağını bile hayvanın görüş alanından uzak bilediği biliniyor. Yolculuk esnasında mola verildiğinde, namazdan bile önce hayvanlar çözülür, ihtiyaçları giderilirmiş. Maalesef kurban bayramı sırasında gördüklerimiz bu tavsiyelerden uzak, hayvanlar çoğunlukla birbirlerinin yakarışlarını duyarak beraber kesiliyor. Kurbanın dini amacının zenginle fakir ayrımını azaltmak, herkese eşit şartlar sağlayıp sevindirmek olduğunu unutmadan, böyle güzel bir amaca uygun ve hassas davranmamız şart. Kesim yerlerini önceden ziyaret etmek, hayvan temin ettiğiniz kişileri tanımak, şartları araştırmak yardım edebilir. Kim bilir arayıp, belki sorgularken diğer insanlara da ilham olur, asıl doğruları hatırlamalarına yardım ederiz?
Gelelim marketten aldığımız et ve süt ürünlerine, bu ürünlerin üreticilerine. Üreticiler için helal sertifikaları almak, gerekli başvuru ve dökümanları tamamlamak ve zaman zaman denetlemeden geçmek demek. Hatta, Diyanet İşleri Başkanlığının şöyle bir fetvası var: ‘’ tavuk ve hindi kesimlerinde kullanılan otomatik kesim makinesini çalıştıran kişinin, düğmeye basarken besmele çekmesi halinde o seride kesilecek bütün hayvanlar besmele ile kesilmiş sayılmasına bazı ilim adamlarınca cevaz verilse de söz konusu uygulamalarda hayvanların kesim öncesi ölüm riski bulunduğundan el ile kesim tavsiye edilir.’’ Helal sayılan gıda ürünlerini alarak tüm sorumluluklarınızı yerine getirmiş olduğunuza hala inanıyorsanız dahi, biraz daha okumaya sabredin.
Bugünün şartlarını, islam dininin ilk açığa çıktığı o günlerle kıyaslamaya devam edelim. Yaklaşık 1400 yıl önce, diğer ilahi dinlerin de doğmuş olduğu benzer topraklarda, çöl ikliminde kabileler halinde yaşarken hayvansal gıdalar elbette tüketiliyordu. Hayvanları binek amaçlı da, gıda kaynağı olarak da kullanıyorlardı. Bir yerden diğerine ulaşırken, yaban hayatın içinde avlanıyorlardı. Hatta çoğu peygamberinin hayatının bir döneminde çobanlık yapmış olması üzerine düşünülesi, bilinen bir gerçek.
Bir de günümüz koşullarına bakalım. Et ve süt ürünlerinin çoğunluğu büyük hayvan çiftlikleri tarafından üretiliyor. Bu çiftliklerde kısıtlı yer alanında, üst üste, doğal ortamlarından ve tabiatlarının isteklerinden uzak bir hayat sürüyorlar. Yapay döllenme yoluyla her yıl hamile bırakılıyorlar ki süt üretimleri hep en üst seviyede olsun. Yavruları doğar doğmaz anneden zorla ayırılıyor ki o sütten hemen tereyağı, peynir, kaymak, artık aklımıza ne gelirse, üretimine başlanabilsin. Marketten aldığınız tüm hayvansal kökenli gıdalar için durum böyle. Yavrular annelerini hiç ememiyor, hatta göremiyor. Otomatik hatların üstünde zorla ilerletilirken büyük endüstriyel pompalarla sütleri alınıyor(örnek bir video izle ya da rahatsız olunabilecek alternatif video). Bu zor döngü her sene tekrar edip orta yaşa geldiklerinde, süt verimleri düştüğü için kesilip et sektörüne gönderiliyorlar. İşte koca bir yaşam onlar için böyle geçiyor.
2016’da bir Hollanda çiftiliğini ziyaret ettiğimde ilk defa gerçeği gözlerimle görme şansım oldu, günün sonunda oldukça kötü hissettiğimi hatırlıyorum. Endüstriyel hayatın nasıl duyguları ve vicdanı olmadığını, herşeyin rakam ve karlılıktan ibaret olduğunu biliyordum ama görmek ayrı bir zor geldi. 2018’de ilk çocuğum doğduğunda ikinci kere, daha derinden bunları irdelemeye başladım. Bir canlının doğumla ve bebeğini doyurma güdüsüyle neler hissedebileceğini bizzat yaşadım. Belki hayvanların bizim kadar kapsamlı beyinleri olmadığını idda edebiliriz ama onların da duyguları, hormonları, içgüdüleri ve bağları var. Bu adil olmaktan uzak, acılarla dolu yaşamlarının ruh halinin, enerjisinin, o ürünleri tükettiğimizde bize herhangi bir etkisi olmayacağına nasıl emin olabiliriz? Aklıma Kuran’dan şu ayet geliyor : ‘’ Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür’’ (9)
İçinde yaşadığım islam toplumunda çoğu insanın, hayvanları insanların hizmetçileri konumunda gördüğünü biliyorum. Bu, beraber dünyada bir harmoni olarak yaşamak ve karşılıklı olarak birbirine ihtiyaç duymak, faydalanmak gibi değil de, hiyerarşik bir kabullenme şeklinde. Bu inanış kültürel, geleneksel bir temele dayanıyor, islam gerçeklerine değil. Nitekim bu muhteşem gezegende, akılalmaz bir denge var, doğal seçilim de, besin zinciri de bunun parçası. Ancak sistem hep adil ve doğal yaklaşımlarla devam edebiliyor, sömürünün olduğu yerde dengeler bozuluyor ve bedelini hep beraber ödüyoruz. Bu yüzden insan egosunun sebep olduğu; tükenen canlı türleri, bozulan ekosistemler, global ısınma, kirlilik ve daha pek çok sorunla dünyanın sonuna gün sayıyoruz. Bütün bunlar özümüze, ruhumuza bakmamaya devam ettikçe daha da kötüleşecek. Nedense aklıma meşhur Avatar filminden bazı sahneler geliyor, filmdeki Navilerin doğaya saygı içinde yaşamalarından öğrenilecek şeyler var. Neytiri’nin kahramanımız Jack Sully ile tanıştığı zaman onu kurtarmak için birkaç hayvanı öldürmek zorunda kalması ve sırf Jack’in cahilliği yüzünden telef olan hayvanlara çok üzülmesi…İlerleyen sahnelerde doğaya saygılı ve adil biçimde Jack’e nasıl avlanılacağını öğretmesi ve Jack’in ondan sonra bir sonraki aşamaya ‘’hazır’’ olabilmesi…
Alternatif yollar hala mümkün. Annem bazı süt ürünlerini köydeki akrabalarımızdan sipariş eder. Ziyaret ettiğimizdeki manzarayı size biraz anlatmak isterim. Bizimkilerin tıpkı civardaki komşular gibi birkaç hayvanı var, kendilerine ve etraftaki konu komşu, tanıdığa yetecek kadar. Hava güzel olduğunda ahırlarından otlaklara yürüyerek giden bu hayvanlar, oradaki diğer komşuların hayvanları ile birlikte özgürce günü geçirdikten sonra, çoğu zaman bir çoban olmadan eve kendileri geliyorlar. Evet yanlış duymadınız, arkadaşlar dağılıyor ve herkes kendi evinin yolunu buluyor. Hepsinin adı var, sahiplerinden ilgi ve şefkat görecek vakti de. Annem bazen onları arayıp, mesela tereyağı sipariş ettiğinde, büyük teyzem; ‘’yeni buzağımız oldu, onun emmesi ne zaman biterse o zaman yapabilirim’’ diyebiliyor. Daha çok kar etmeyi hayatının önceliği yapmamış böyle insanlar az da olsa hala mevcut. Islam dünyası olarak gıda kaynaklarımızı böyle lokal, vicdanlı, gerçekten müslüman hayata uygun yaşayan kaynaklardan temin etmeye çalışmalıyız. Çoğu zaman bunun mümkün olmadığını biliyorum. O yüzden biz çoğu zaman ailecek vegan mutfağını tercih ediyoruz( zaman zaman -lokal ve adil- yumurta ve balık hariç). Kendimizi vegan yada benzer başka bir topluluk olarak etiketlemekle değil, gerçek helal bir mutfak için elimizden geleni yapmakla ilgileniyoruz. Durumumuz mükemmel olmaktan oldukça uzak, bazen şu veya bu sebepten olmadığı oluyor, ama sorumlu hissedip çabalamak hiç yoktan iyi değil mi?
Bu durumda, gerekli besin değerlerini alıp almadığınızı sorgulayabileceğinizi tahmin ediyorum. Alışılmış, bize öğretilenlerin dışına çıkmak hiç kolay değil. 8 yıl büyük gıda firmalarının araştırma geliştirme bölümlerinde tecrübesi olan bir gıda mühendisi olarak kendi annemi bile ikna etmekte zorlanıyorum. Benim dengeli ve bol sebze, meyve, tohum kaynaklı bir diyetin yeterliliğinden şüphem yok zira bir yaşındaki oğlum da böyle besleniyor. Elbette siz benim sözümü direk referans almayın, kendi araştırmanızı yapın. Sırf bu şekilde daha iyi performans gösterdikleri için vegan diyete geçiş yapan profesyonel, ünlü atletler olduğunu göreceksiniz. Şu anki mevcut diyetinizin besin değerlerinden eksik olması çok muhtemel çünkü hayvanlar artık serbest gezip doğadan doğal beslenmiyorlar. Güneş yüzü görmeden, genetiği değiştirilmiş hazır yemlerle büyütülüp, kalabalıkta hastalık kapmasın diye defalarca enjekte edilen ve dirençli hale geldikleri antibiyotiklerle dolu vücutları, bizlerde son iki nesildir hormon dengesizliklerine, kronik rahatsızlıklara ve daha pek çoklarına yol açmaya başladı. Hal böyleyken, mevcut diyetiniz pek de sağlıklı değilken, kaybedeceğiniz bir şey yok gibi gözüküyor. Dünyadaki bebeklik döneminden sonra tek süt tüketmeye devam eden memeli türü biziz. Yani hayvansal gıdaları tadları güzel olduğu için tükettiğimizi kabul etmek, büyümek yada dengeli beslenmek için gerekli olduklarını savunmaktan daha mantıklı.
Hayvancılık sektörünün hayvanları soktuğu etik olmayan durumlardan ve sebep olduğu sağlık problemlerinden başka çevresel etkileri de çok büyük. Kısaca değinmek gerekirse, yarattığı karbon ayak izi öyle büyük ki, tüm hepimiz vegan olsak, dünyanın gıda kaynaklı atmosfere salınan karbon ayak izini 2050’ye kadar %70 düşürmüş olurduk (10). Bunlar şu yüzden önemli; bugün küresel ısınmayı durdurmak ve geri çevirmekten geçtik, belki yavaşlatabilir miyiz noktasındayız, sonumuz yaklaşıyor. Özellikle inek gibi büyükbaş hayvanlar en az çevre dostu sınıfında. İlla tüketmemiz ya da yetiştirmemiz gerekiyorsa, büyükbaş hayvan yerine keçi, koyun gibi küçükbaş tercih ederek dünyaya bir nebze olsun katkıda bulunabiliriz.
Sonuç olarak vegan topluluğu gayretlerinden dolayı takdir edilmeli ve desteklenmeli diye düşünüyorum. Onlar gibi aktivist topluluklar sayesinde bilinç artıyor, dolayısıyla alternatifler için tüketici talebi de artıyor. Özellikle yurtdışındaki büyük ülkelerde artık vegan et ürünleri (et tadında ama et değil), deri görünümlü tekstil ürünleri, hayvanlar üzerinde deney yapmadan üretilmiş kozmetik ve ilaç alternatifleri bulunuyor. Bu da demek oluyor ki baştan beri bu şekilde de üretilebilirlerdi. Bizim ülkemizin de içinde bulunduğu islam ülkelerinde hiç böyle bir girişimin ya da eğilimin bulunmaması, sorgulamamamız beni üzüyor. Hakiki islam, bilen, düşünen, harekete geçen, mücadele eden bir kulluğu amaçlar diye inanıyorum aktivizm ve islam iç içe değil mi?
Son olarak, başlıktaki sorunun cevabına gelirsek, helal diye etiketlenmiş gıda tüketiyor olmak günümüz şartlarında hiç yeterli değil, helal kavramını karşılamıyor. Yani tükettiğimiz gıdalarda kastetmeden de olsa helal yemediğimizi düşünüyorum. İnsanlar olarak Allah’ın yarattığı bu güzel dünyaya, içindeki herkese ve kendimize karşı sorumluluk taşıyoruz. Elimizdeki tek güç, bilinçlenmek ve daha iyisini, alternatifini talep etmek. Eğer her etiketi, üreticiyi kontrol edecek zamanınızın olmadığını düşünüyorsanız, hakkınız var. Ahir zamanda yaşamak hiç kolay değil. Hiç birimiz mükemmel değiliz. Ama elimizden geleni yapmaya efor sarfettiğimizde, bu yüzden mükafatının da aynı oranla yüksek olacağını unutmayalım; Allah’ın adaletinden şüphemiz yok. Kendimize soralım; Hz. Muhammed(S.A.V.) bu zamanda yaşasaydı, nasıl davranırdı?
“Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, (onlar da) sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz, Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır.”(El- En,am,38)
1- Kuran; Nahl 66, Mü'minun 21
2- Kuran: Maide 96, Fatr 12
3- Kuran: Vakıa 21, sünnete göre bazı vahşi, pençeleriyle avlanan kuşlar hariç ;Müslim, Sayd, 15,16; Ebû Dâvud, Et’ime, 32.
4- Kuran: Muhammed 47/15
5- Kuran: Bakarah 173, Maide 3, En’am 145, Nahl 115, Hac 37, Yasin 72
6- Taberî, Târih, Beyrut 1387, III, 226-227; Ali el-Müttakî, Kenz, no: 30268. Krş. Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 85; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, Beyrut 1987, II, 200
7- Nesâî, Sayd, 34, Dahâyâ, 41; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 3/166.
8- Müslim, “Edâhî” 13
9- Holy Quran: Zilzal 7-8
10- http://www.ox.ac.uk/news/2016-03-22-veggie-based-diets-could-save-8-million-lives-2050-and-cut-global-warming
ilham veren insanlar
https://www.youtube.com/channel/UCq2E1mIwUKMWzCA4liA_XGQ
Comments