#capitalismandislam #moneyandislam #paraveislam #faiznedenyasak #antikapitalistislam #antikaptalistmuslims #zekatveislam #kardanhasenen #sadaka #bankacılıkveislam #kredialmakcaizmi #kredikartıcaizmi #borsacaizmi #borsahelalmi
Para insanı mutlu eder mi? ‘Bir noktaya kadar evet, o noktadan sonra ise daha çoğuna sahip olmak, mutluluk için fark yaratmıyor’ diyor çalışmalar(1). O nokta basit ihtiyaçlarımızdan, seçimlerimizi biraz olsun belirleyebileceğimiz maddi rahatlıktan başkası değil. Küreselleşen dünyada, artık yok olan sosyal adalet kavramı yüzünden dünyanın geneli bu imkana sahip değil. Kapitalist dünyada 'para parayı çekmeye', zengin ve yoksulun farkı açılmaya devam ediyor. Biz, bugün, eğitimde fırsat eşitliğini, suç oranlarını, düşünmeyen toplumun nedenlerini tartışırken, dünyanın sisteminde tutunmaya çalışırken, bankalarla olan ilişkimizle, iş gücümüzü verdiğimiz büyük şirketlerle, harcamalarımızla, mevcut sistemi beslemeye devam ediyoruz. Dönen bu çarkın tam da içindeyiz.
Psikolojide oldukça kabul gören Maslow’un meşhur ihtiyaçlar piramidine baktığımızda(aşağıda, solda), piramidin en altındaki temel basamakları bile elde edebilmek; günümüzde yoksulluk sınırının üstünde olmak, belli bir para sahibi olmak anlamına geliyor.
Çoğu insan, temel fizyolojik ihtiyaçlarını giderebilmek için gün be gün karnını doyurabilmenin hesabını yaparken, piramidin üst basamaklarına geçemeden bir ömür tüketiyor. Varlığının sebebini düşünecek mecali olmuyor. Bu durum miras ve sosyolojik imkanlar yüzünden -istisnalar hariç- nesilden nesile aktarılıyor. Alt sınıf kıt kanaat geçinip, kendini güvende hissetmek için en küçük ekstra brikimi tasarrufa ayırırken, kendileri için hiçbir nitelikli harcama yapamıyor. Sermayenin sahipleri zaman geçtikçe güç ve zenginliklerini artırarak devam ediyor. Kur’an, Nisa suresi 5.ayette sahip olduğumuz malları; “…dik durabilmenin, istikrarlı hayat sürdürmenin temel unsurlarından bir tanesi..”olarak tanımlıyor.
Günümüzde para artık politik güç anlamına da geliyor. Bu durumun son yıllarda ABD’de nasıl ilerlediğini, büyük şirketlerle devletlerin yakın bağlarını basitçe anlatan bir belgesel izlemek isterseniz şuna bakabilirsiniz(2). Politik etkiye sahip büyük şirketler, haksız rekabeti önleyen ya da adil vergi verme sistemini oluşturması gereken kanunları ya da devlet kurumlarını diledikleri gibi yönlendirebildikleri için zenginliklerini artırarak devam ettiriyorlar.
Şu anki tabloda, dünya nüfusunu, en az varlığı olanlardan sıralamaya başlarsak, en aşağıdaki %50’sinin toplam varlığının iki katı, en zengin %1’lik kesiminin varlığına denk(3). Mevcut durumun devam edeceği, orta sınıfın daha da daralacağı ve daralan bu meblânın en tepedeki zenginlere doğru kayacağı öngörülüyor(3). Bu gelir dengesizliğinin en yüksek olduğu yer, ilahi dinlerin doğduğu topraklar olan Ortadoğu bölgesi(bknz. aşağıdaki grafik). Belki aklınıza gelebileceği gibi; bu dinin bir sonucu değil. Aksine, belki yaratıcı en çok ihtiyaç bu coğrafyada olduğu için ilahi dinleri bu bölgeye indirmiştir, kim bilir. Bugün müslümanlar, şekilsel davranışlar ya da geleneklerden doğma bilgilere öncelik vermek yerine, zamanlarını Kur'anı doğru anlamak ile harcasa durumun nasıl farklı olabileceğini yazmaya çalışacağım. İçinde bulunduğumuz durumun, neden kendi yaptıklarımızın sonucu olduğuna bakacağız.
Faizin açıkça haram olduğu müslümanlar tarafından bilinen bir gerçek. Buna karşın Türkiye gibi ‘muhafazakar’ siyasetin hüküm sürdüğü ülkelerde bile, devletin faiz ve borç sistemiyle iç içe olan yapısı normal ve gerekli olarak nitelendiriliyor. Diyanetin bile faiz geliri olduğuna dair eleştirel haberler yapılırken, Diyanet geri tahsil ettiği paraların hazineye iadesi esasında sistemden kaçamadığını açıklıyor(4). Peki bu hale nasıl geldik?
Bir din düşünün ki, kutsal kitabında en keskin tehdit içeren eylem; faiz yemek- faize bulaşmak. Kur'anda faiz yiyenlerin ‘şeytanın çarptığı’ kimseler gibi kalkacağı(5), faizi bırakmamanın Allah ve Resulüne savaş açmak olduğu belirtiliyor(6). Faizi bunun gibi yasaklayan onlarca ayet var(7).
Bunun karşılığında Kur’anda en çok övülen eylemlerden biri zekat vermek(34 değişik ayette). Farz kılınan bu eylemin yanında sadaka, fidye gibi malını dağıtmaya ya da malıyla karşılık yardım etmeye dayalı kavramlar var. Bunların hepsine infak(45 değişik ayette) diyebiliriz ki anlamı sahip olunanlardan Allah rızası için harcamak denilebilir. İnfak kavramının ‘Bir müminin, bir başka insanın gönlüne kalbine tünel gibi yol kazmak’ diye hoş bir çevirisine de rastladım(9). Bu yazıda ekonomik harcamalara yapılan infaka odaklanacağız. Ama aslında infak, maddi olanakların haricinde de diğerlerinin muhtaç olacağı herneyse(sevgi, bilgi, zaman, ilgi…) ile de yapılır. Kur’anda infak adı altında toplananların yanında, zengin ve fakir arasındaki uçurumu kapatmaya yönelik başka ibadetler de var. İbadetleri yapmamanın ya da çeşitli günahların kefareti olarak fakir doyurmak, giydirmek, kurban kesmek, köle azat etmek gibi...
Kur’an ekonomi konularında genel çerçeveyi şu şekilde çizmiş; israf etmeden harca/tüket, mal biriktirme, alışveriş ve ticaret yap, ihtiyacından fazlasını dağıt, cimrilik yapma(8). Ali-İmran suresi 130.ayette ‘Ey iman edenler! Kat kat artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.’ diyerek faizi yasak etmiş, Bakara 278’te bütün faiz alacaklarının terk edilmesi emredilmiştir. Bakara 276’da ise ‘Allâh ribayı(gelirini) mahveder, sadakayı(gelirini) ise arttırır…’ diye neyin iyi neyin kötü olduğunu zıddıyla ortaya koymuş ve paranın nasıl bereketi olacağını, nasıl artacağının açıkça sözü verilmiştir. Merak edenler için Tevrat da faizi yasaklamış. Bab 22, ayet 35'de; ‘Eğer kavmine, yanında olan bir fakire ödünç para verirsen, ona murabahacı olmayacaksın. Onun üzerine faiz koymayacaksın’ deniyor. Peki Allah, ilahi dinler vasıtasıyla faizi neden yasaklamış, bu kadar lanetlemiş olabilir?
Faiz(Riba)’nın Arapça tanımı; kazanç amaçlı borç sözleşmesidir(9). Müslümanların çoğu bunu faiz getirisi olan vadeli banka hesabı olarak kabul ediyor. Ancak borç anlaşması iki taraflı olacağından ve faizin dahil olduğu herhangi bir tarafta olmak haram için yeteceğinden faiz kredili borç almak da buna dahil olmalı.
Modern banka sisteminde en büyük para kazanma kaynağı borç vermek. Günümüzde hükümetler mevcut paranın %5’ini üretirken, buna karşın paranın geriye kalan %95’i bu borçlanma sistemi sayesinde çoğunlukla özel bankalar tarafından üretilmiştir(10). Sebebi, bankaların sahip oldukları mevduatların yanısıra, verdikleri borcu da varlık olarak gösterebilmesi. Yani ne kadar borç sözleşmesi, o kadar fazla sermaye anlamına geliyor. Ayrıca bankalar bu toplam varlığı(borç sözleşmeleri+mevduatlar) yalnızca belirli bir orana kadar gerçek para karşılığıyla elinde tutmak zorunda. Yani gerçekten ellerinde olanın katlarıncaya kadar sermaye varmış gibi işletmeye devam etmeye hakları var. Buna kısmi rezerv bankacılık sistemi deniyor. Herhangi birimiz herhangi bir sebepten bankadan borç aldığında hesabımıza geçen parayla sistem başlıyor. Borç aldığımız bankadan malı satın aldığımız kişinin bankasına, sonra o kişinin o parayla satın aldığı başka şey için başka bankaya derken, bankadan bankaya kapalı döngü sisteminde borcun 10 katına kadar yoktan nasıl bir para var edildiğine dair güzel bir belgeseli şuradan izleyebilirsiniz. Bu kısmi rezerv bankacılık sistemi yüzünden, paranın karşılığı olan gerçek varlıkları üreten asıl üreticiler(çiftçiler, işçiler…) fakirlik içinde yaşarken, parayı işletenler oturdukları yerden üretim yapmadan zenginliğin sahibi oldular, oluyorlar. Bu sebepten siz faizsiz(sıfır faizli) kredi de alsanız, faize girmeden yalnızca kredi kartı da kullanıyor olsanız, bu sisteme hizmet etmiş oluyorsunuz.
Sonuç olarak, borç verme sisteminden her kim para kazanıyorsa, banka ya da başka kişi-kurumlar, ayetler hepsini kapsıyor. İslamın, yalnızca borçlanmaya dayalı para kazanmayı yasaklamasının ne kadar mantıklı olduğunu idrak edip hayran olmamak elde değil. Bu kapalı bankacılık sisteminde, faizsiz borçlanma vaat eden katılım bankalarının temiz kalabileceğine benim bir türlü aklım yatmadı. Siz de bunların detaylarından ve yönetimlerinden emin olamayacağınızdan, katılım bankalarından da uzak durulması gerektiğine inanıyorum.
Bilindiği gibi faiz, işletilen paranın kârının sizinle paylaşılan küçük bir kısmı. Sizin de kazandığınız gibi görünen bu sistemde, kâr, sermayeyi elinde tutanlar için katlanarak artıyor ve zaman içinde yoksul ve varlıklıların arasında uçurum giderek arttığı için herkes kaybediyor. Miras yoluyla ya da herhangi bir yoldan kazanılan parası olanların hiç çalışmadan, üretime katkı sağlamadan, emek vermeden parayı işlettirerek bir ömür geçirmeleri, aksi durumdakiler didinirken kulağa ne kadar adaletli geliyor? Amerika kıtasında siyah ve beyaz ırk arasında hala kapanmaya yakın görünmeyen bir gelir/varlık dengesizliği var. Sebebi artık geçerli olmadığı iddia edilen tarihsel ırkçılığın yarattığı sermaye dengesizliğin, miras yoluyla nesilden nesile taşınması.
Kur’an faizi haram kılarken alım-satımla, yani ticaretle para kazanmayı helal kılmış. Kur’anın kapitalist sistemin can damarıyla savaştığı bir diğer ayet olan Nisa suresi 29.ayette şöyle diyor; ‘Ey iman edenler, mallarınızı aranızda karşılıklı anlaşmaya dayanan ticaret yoluyla bile olsa bâtıl olarak(meşru olmayan gerekçelerle) yemeyin…’ Kapitalist sistemin çok sevdiği darda kalmışların durumundan istifade etmek, fırsatı geldiğinde hak olan miktarla değil, en ucuzuyla satın almak bu ayette yasaklanmış oluyor. Bu ayetin borsadan para kazanmayı da kapsayacağını düşünüyorum. Borsa sadece kısa vadede kâr etmeyi amaçlayan bir sistemdir, uzun vadede bunun bedelinin ne olacağıyla ilgilenilmez. Mesela ucunda kimin işini kaybedeceğinin önemi yoktur. Varlıkların gerçek değerlerinden çok insanların ona biçtiği değer gerçek farz edilir, spekülasyonlarla yürür. Bu sebepten ayette tanımlanan batıl ticaret tanımına uyar. Birilerinin kaybedip birilerinin kazandığı yönünden kumara(Bakara 219. Ayette yasaklanır)(11) benzeyen yönü de olduğu için İslama uygun olmadığını kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum.
Ee, o zaman bu fakirler mevcut sistemde başını sokacak bir eve nasıl sahip olacak derseniz takip eden bu bölümde İslamın bu sistem yerine önerdiği infak sistemine bakacağız. Şayet infak sistemi hakkıyla uygulanabilseydi, varlıkların kişi ve toplulukların tekelinde birikmesine nasıl engel olacağı ve yoksula devamlı akan yardımlar sayesinde toplumsal adaletin sonucu olarak günümüzdeki mecburiyetlerden nasıl kurtulabileceğimizi düşüneceğiz.
İnfak kavramının tanımını yapmıştık. İnfak yollarından biri olan zekat, kelime anlamı olarak arınmak, daha sonra da artmak demek(9). Yani Kur’anın sahip olunan sermayede ve zenginlikte bir kirlilik olacağını, bundan malın bir miktarını dağıtarak kurtulunabileceğini söylediğini iddia etmek yanlış olmaz. Me'aric suresi 24-25. ayet bu konuda şöyle der; ‘Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: isteyen ve iffetinden dolayı isteyemeyen yoksun kalanlar için.’ Aynı manada ifadeler Zariyat suresinde de tekrar edilmiş(12). Yani günümüzde artık ancak kârdan verilen zekatın, aslında malın kendisinden de verilmesi gerekeceğini işaret eden ayetler var. Nelerin infak edileceği konusunda Ali-İmran 92. ayette ‘en çok sevdiğiniz şeylerden dağıtıncaya kadar iyiliğe ulaşamayacaksınız’, Bakara 267’de ‘…infak edin, dağıtın, kazandığınız malların en iyisinden en temizinden…Sakın ha, göz yummadan alamayacağınız kötü şeyleri sadaka olarak vermeyin’ diye açık ifadeler bulunuyor. Maide 89'da ise yemin bozmanın kefareti olarak 10 fakiri doyurmayı ve giydirmeyi belirlerken, kendi ailenizi neyle doyuruyorsanız onunla doyuracaksınız ya da kendi çocuklarınıza hangi elbiseleri giydiriyorsanız ondan giydireceksiniz diye özellikle belirtiliyor.
İnfak konusunda her türlü detay verilmiş, ben de kısaca bazı ayetleri toparlayacağım. Nasıl verileceği, Bakara 264'de ‘asla başa kakmayarak, eziyet etmeden, utandırmadan' diye ifade edilmiş, gösteriş ve övünme için vermek yasaklanmış. Bakara 271'de ise, ‘Sadakalarınızı açıktan verirseniz ne güzeldir. Ama sadakalarınızı kimse bilmeden gizlice verirseniz sizin için daha hayırlıdır….’ denilerek gizli yardımlar teşvik edilmiştir. Kimlere, neyi ve nasıl verileceği hakkında, İnsan suresi 8-9. ayetlerde; ‘…gıdayı/yemeği/ yardımı seve seve, Allah rızası için, hiçbir karşılık ve teşekkür beklemeden, miskine, yoksullara, yetime ve esire verirler’ olarak ifade edilmiş. Benzer şekilde Bakara 215'de, infakların ana-baba, yakınlar, yetimler, yoksullar ve evinden uzak düşmüş yolcular için olduğu söylenmiş.
Ne zaman verileceği konusunda Ali-İmran 134’de; ‘Onlar infak ederler, bol zamanda da infak ederler, dar zamanda da infak ederler…’ deniyor. Ne kadar verileceği konusunda, Bakara 219; ‘El Afv(zaruri harcamalarınızdan) arta kalanı bağışlayın!’ olarak açıklamış. Talak Suresi 7’de ‘Geniş imkanı olan bu geniş imkanından harcasın. Rızkı kısıtlı tutulan da Allah'ın kendisine verdiği kadarını versin’ denmiş. Yani Allah, Kur’anda zekât miktarına tam bir ölçü vermiyor, bunu insanın kendine bırakıyor.
Bütün bunlar yapıldığı takdirde nasıl bir kişisel ve toplumsal bereket vadedildiğine gelince, Bakara 272’de; ‘…Yapacağınız hayırları ancak Allah’ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, size tam karşılığı verilir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.’ deniyor. Aynı suredeki 265.ayette Allah’ın rızasını kazanmak ve imanlarını sağlamlaştırmak için mallarını dağıtanların, tıpkı yağmur yağan bir bahçenin ürünlerinin iki katına çıkması gibi mallarının artacağı belirtiliyor. Rum 39; ‘İnsanların malları içinde artması için verdiğiniz o faiz Allah katında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek, her kim zekatını verirse işte malını katlayanlar bunlardır.’ diyor. Bakara 261’de ise ‘Mallarını Allâh’a imanları dolayısıyla insanlara karşılıksız bağışlayanların misali, yedi başak oluşturan ve her başağında yüz tane bulunan tek bir buğday tohumu gibidir…’ diyerek 700 kata kadar artan bereket tanımlamaları var. Yardımın yapıldığı koşullara göre(kendin de muhtaçken mi verdin, ne kadarını verdin, nasıl bir niyetle verdin..) değişik karşılıklar ifade edilirken şaşmaz adalet burada da işliyor.
Günümüzde, infakın bu kadar yolu anlatılan İslam dininde, farz olan zekat ibadetinden başka infak yolları pek uygulanmıyor. Zekat konusunda da bir hâdise(13) dayalı bazı fıkıh kuralları konulmuş. Fıkıh kitaplarında bir ev ve bir arabanın zekatının olmadığı, bundan arta kalanların da ancak 1 yılı geçtikten sonra, 40’da 1’i olacak şekilde verileceği, maldan değil kârdan verileceği gibi kurallardan bahsediliyor. Hatta bu oran, sektöre göre(mesela tarım mahsulleri için başka oran) ya da ziynetin cinsine göre farklı kesirlerle belirleniyor. Müslümanlar ise bu kurallara göre nasıl minimumu veririz diye hesap ediyor, hatta varlıkları 1 yılı doldurmasına yakın yeni yatırımlar, borçlar içine girip zekattan kaçınıyor. Peki tarifteki sahip olunan ev ne kadar lüks, ya da taşıt son model- marka bir araba mı? Fıkıh kuralları belirlendiği zamanlarda insanlar taşıt olarak eşek- deve kullanırken bugün bambaşka bir dünyada yaşıyoruz ve insanların belirlediği bu kurallar, Kur’anın şaşmaz adaletine karşın, adil olmaktan çıkmış durumda. Geride yamalı hırkalar bırakan Hz.Peygamberin aksine, sözde din şeyhleri, sözde muhafazakar liderler saraylarda yaşıyor.
İslam, en önem verdiği şeylerden biri olan bu gelir dengesizliği konusunda o kadar hassas ki, miras taksimi ile ilgili Nisa suresindeki ayetlerin ardından 8.ayette, ‘mirasın paylaşılması esnasında akrabalar, yetim ve yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin…’ deniliyor! Takip eden 9. Ayette ise geriye zayıf nesiller bıraktığı için onlarla ilgili endişelenenler, mevcut yetimlerin üzerine tir tir titresinler diye uyarılar var.(14) Bu şekilde yetim haklarıyla ve onları koruyup beslemenin bütün topluma mal edilmesi konusunda onlarca ayet var. Yani aileden gücü olmayanı, toplum sahip çıkıyor.
Buraya kadar karşılıksız yardım olan infak yollarından bahsettik. Kur’an önleyici sistem olarak infakla sınırlı kalmayarak bir de ‘Kardan Hasenen' dediği, Allah’a verilen güzel bir borç diye çevirilen borç verme sistemini de kurmuş. 5 ayrı ayette(15) bahsedilen, bu 'Allah’a güzel bir borç vermek' sistemi hiçbir maddi çıkar gözetmeksizin, sırf Allah rızası için din kardeşinin sıkıntısını gidermek için borç vermeye deniyor ve karşılığını Allah’ın ödeyeceği Bakara 245’de şöyle belirtiliyor: ‘Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir…’ Bununla da kalmayıp Bakara 280’de: ‘Eğer (borçlu) ödeme sıkıntısı içindeyse, kolaylıkla ödeyebileceği zamana kadar süre tanıyın. Bununla beraber alacağınızı bağışlamanız sizin için çok daha hayırlıdır, eğer bilirseniz.’ deniyor.
Sırasıyla karşılıksız mal dağıtmayı(infakı), ardından kâr amacı gütmeden borç vermeyi konuştuk. Toplumsal adaleti sağlamanın bir diğer yolu ise sorumlulukların adil paylaşımıdır. Yani gerçekten işinin ehli olanların, hakedenlerin kendilerine uygun iş/mevkilerde çalışması bir toplumun refahı için, yolsuzluğun önüne geçilmesi için en önemli esaslardan biri. Kur’an bunu da ayet ile sabitliyor ve Nisa 58’de ‘Allah size, mutlaka emanetleri(sorumluluk/iş) ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne kadar güzel öğütler veriyor!..’ diyor. Yetki sahiplerinin kendi yandaşlarını kadrolara doldurmasını, zengin etmesini yasaklıyor.
Bütün bunlara ve buraya sığdıramadığım ayetlere baktığımızda Kur’anın açık bir anti-kapitalist yaklaşımı olduğunu görebiliyoruz. Bütün bunları uygulasaydık zaten bu durumda olmayacaktık. Kur'an sosyal adaleti, refah bir toplum içinde yaşamanın şifrelerini tane tane açıklamış olsa da, bugün en ‘koyu’ olduğunu iddia eden müslümana bunlar anlatıldığında burada anlatılanların günümüzde ütopik kaldığını, faizin bir 'dünya gerçeği’ olduğunu söyleyebiliyor. Para hala insanoğlunun en zayıf noktası, bam teli ola dursun, diğer herşeyde olduğu gibi bunda da bedelini insanoğlu gene kendisi ödüyor.
Hırslı kapitalist sisteminin sonucu, dünya genelinde faiz oranları zaten sıfıra yakın seviyelere düşmüş durumda. Sistem, bu faiz gelirine güvenen orta sınıfı daha riski yatırımlar yapmaya yönlendiriyor. Kurallarla sınırlandırılmamış bankacılık sistemi ve sermaye sahipleri daha ne kadar bu şekilde devam edebilecek, hep beraber göreceğiz. Şu ana kadar bunun bedelini orta ve alt sınıf ödedi. Aslında tüketimleriyle bunları besleyenin kendileri olduğunu düşünemeden. Bunun hakkında güzel bir özeti şuradan izleyebilirsiniz.
İman eden bir müslümanın bu şartlar altında, sistemin parçası olmamak, bu çılgın kapitalist dünya düzenine hizmet etmemek için elinden geleni yapması gerekiyor. Bankalarla mümkünse hiç ya da minimum düzeyde ilişki, küreselleşme yerine yerelleşme, kentselleşme yerine kırsallaşma, sade yaşam, gerektiği kadar tüketim, toplumsal dayanışma ve yardımlaşma bunlardan bazıları. Yani kendi kendinize ne kadar yeterseniz, sisteme muhtaç kalmadan o kadar özgürsünüz. Bunları farkederek kentten kırsala göç eden, daha az modern dünya tüketimlerine ihtiyaç duyduğu için daha az 'işe giden' insaların sayısı artıyor(bir örnek). Bunları söylemekle birlikte, şu an maddi olarak çok zor durumda olan, kendini çok çaresiz ve yalnız hisseden kim bilir kaç kişinin, bütün bu kararları tarif edildiği gibi vermekte ne kadar zorlandığını tahmin etmeye çalışıyorum. Modern dünyanın, biz insanları ne kadar acımasız hale getirdiğini ve çaresiz aptallara döndürdüğünü biliyorum.
Paraya dair her gün vermemiz gereken kararların çokluğu ve karmaşıklığı aşikâr. Hâdislerde(16) ve tasavvufta çokça geçen bir kavram vardır; Vera. Haram ve yasak olan şeylere düşmemek için, şüphelilerden sakınmaktır. El çekmek, uzak durmak demektir. Böyle durumlarda sağduyumuzu dinlediğimizde, kaçınmanız gereken şeyleri aslında hepimizin içten içe bildiğini düşünüyorum. Artık nefsimize ne kadar yenilmez, ne kadarını yapabilirsek kârımıza. Hz.Peygamber'in de dediği gibi ”Gönlüne şüphe düşüren şeyi bırak, şüphe düşürmeyene bak!". Özüne dön, sadeleş...
Referanslar
2) Netflix, Saving Capitalism
3) World inequality report, https://wir2018.wid.world/
4) Diyanetin faiz gelirine ilişkin haber; https://www.internethaber.com/diyanetin-bir-yillik-faiz-geliri-256-bin-806-lira-oldu-1908427h.htm
Diyanetin açıklaması; https://www.milligazete.com.tr/haber/1705574/faiz-iddialarina-iliskin-diyanetten-aciklama-faiz-hazineye-gidiyor
5) Bakara 275 ; Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, «alışveriş de faiz gibidir» demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de Allah’a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.
6) Bakara 279 ; Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir. Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
7) Faizi yasaklayan ayetler (Bu yasaklamanın yinelendiği diğer ayetler için Ali-imran 130; Bakara 275,276,278; Nisa 161; Rum 39)
8) Mal biriktirmemek; Tevbe 34, Mearic 18, Hümeze 2
Nimetlerin israf edilmeden tüketilmesi, harcanması; Furkan 67, Enam 141, A’raf 31
Cimrilik; Ali-İmran 180…
İnfakla(ihtiyaçtan fazlasını dağıtmakla) ilgili ayetler diğer yerlerde belirtildi
9) Prof. Dr. Mehmet Okuyan
10) Money as debt ; https://www.youtube.com/watch?v=4AC6RSau7r8
11) Bakara 219; Sana sarhoşluk veren şeyler ile kumardan soruyorlar. De ki: "Her ikisinde de büyük kötülük ve insanlar için bazı yararlar vardır. Fakat zararları yararlarından daha fazladır." Allâh yolunda ne kadar harcayacaklarını soruyorlar. De ki: "El Afv (zaruri harcamalarınızdan) arta kalanı bağışlayın!" Allâh böylece gereken apaçık işaretleri veriyor size... (Nedenini) derin düşünmeniz için.
12) Zariyat suresi 19.ayet; Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardır
13) "Senin iki yüz dirhemin olduğu ve üzerinden bir yıl geçtiği zaman, bundan beş dirhem zekat vermen gerekir. Yirmi dinar oluncaya kadar da altın paradan sana bir şey lazım gelmez. Yirmi dinarın olduğu ve üzerinden bir yıl geçtiği zaman bu paradan yarım dinar zekat vermen gerekir." (Ebu Davud, Beyhaki / Neylül Evtar, IV, 138.)
14) Nisa suresi 8 . Ayet Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın.
Nisa suresi 9.ayet Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah’dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.
15) Kardan hasenen(Karz-ı hasen) ayetleri ;Bakara 245, Teğabun 17, Hadiyd 11ve 18, Maide 12, Müzemmil 20
16) “‒Hiçbir şey veraʻa denk olamaz!” buyurdular. (Tirmizî, Kıyâmet, 60/2519) "Verâdan daha kolay ve sağlam bir yol görmedim." (Buhari, Buyû', 3) "Gönlüne şüphe düşüren şeyi bırak, şüphe düşürmeyene bak!" (Buhari, Buyû', 3)
Comments