Artık adına ‘iklim değişikliği’ değil ‘iklim krizi’ diyoruz. Çünkü durum o kadar acil, o kadar vahim. Artık yalnızca iklim aktivistlerinden değil, Z kuşağının başlattığı aktif eylemlerden, dünyaca ünlü bilim insanları ve entellektüellerin(Stephen Hawking, Noam Chomsky…) ifadelerinden bolca duyduğumuz bir konu. Şu an hali hazırda yaşadığımız bir dizi doğal felaketlerden somut örnekler vererek başlayalım.
Geçtiğimiz 2018 yılında iklim değişikliği ile ilişkili 1 milyar dolardan fazlaya mal olan 10 hava olayı, 7 milyar dolardan fazla olan 4 afet yaşandı.
- Sıcak hava dalgaları Avrupadaki tarımı çok kötü etkiledi
- ABD’de Florence kasırgası (17 milyar dolar hasar) ve Michael Kasırgaları(5 milyar dolar hasar)yaşandı
- California’daki yangınlar ABD’nin yüz yıldır gördüğü en kötü yangındı
- Japonya’da su baskınları en az 230 kişinin ölümüne ve 7 milyar dolar hasara yol açtı. Ardından da ülkenin son 25 yılda gördüğü en güçlü tayfun olan Jebi başladı.
Yükselen deniz seviyeleri, kopan buzullar yüzünden kilometrelerce sürüklenen kutup ayıları insanlara klişe geliyor diye bahsetmiyorum. Şu an dünya popülasyonun %11’i bunlardan direkt etkileniyor ve bu yüzde giderek artacak.
Neden İklim Krizi var?
İklim krizinin temel sebebi hepimizin çokça duyduğu küresel ısınma ve etkileri. Dünya sıcaklık ortalamaları geri dönülemez bir şekilde 1ºC artmış durumda. Bugün tüm imkanlarla, bütün gerekli önlemleri alsak bile, hali hazırda atmosfere saldığımız gazların dramatik şekilde azalmaları için en az 5 sene gerekiyor. Bu yüzden, ne yaparsak yapalım ısınma 2030 yılında +1.5ºC’ye ulaşacak. Yani ne yaparsak yapalım şuankilerden daha kötülerini de tecrübe edeceğiz, hem de 11 yıl içinde.
Isınmanın okyanus sıcaklıklarına da etkisi var. Isınmasının yanında, atmosferdeki fazla karbondioksiti absorbe etmeye çalışan ve asitliği artan okyanusların oksijen seviyesi düşüyor. Bütün bu değişiklikler deniz canlılarını ve ekosistemlerini bozmaya devam ediyor.
Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), Ekim 2018’de yayınladığı raporu en güncel kabul edersek, bu +1,5ºC’lik artışa ‘eşik değer’ demeliyiz. Bu eşik değerin de geri dönüşü olmayacak, ancak tüm amaç bu eşik değerde ısınmayı durdurabilmek. Uzmanlar bu 1.5ºC civarını tolere etme şansımızın daha yüksek olduğunu, eğer 2ºC’lere varırsak dünyadaki yaşamımızın sonuna doğru ilerleyeceğimizi söylüyor. Kısaca nihai hedefimiz, mümkün olduğunca +1.5ºC’ye yakın kalmak. Artı-eksi her virgül sonrası değerinin yaşayacaklarımızda ciddi etkisi var.
1.5ºC ısınma ile 2ºC ısınma arasındaki farklar; virgülden sonraki rakamlar bile önemli
2100 itibarıyla 1,5°C derecelik ısınmada deniz seviyelerindeki yükselme, 2°C derecelik ısınmayla karşılaştırıldığında 10 santim daha az olacak. 1,5°C derecelik ısınmada, Arktik Okyanusu’nun yaz aylarında buzsuz olma ihtimali 100 yılda birken, 2°C derecelik ısınmada bu durum 10 yılda en az bir kere gerçekleşecek. Mercan resifleri 1,5°C derecelik ısınmada %70-90 oranında azalacakken, 2°C derecede resiflerin hemen hemen tamamı (%99) yok olacak.
2ºC’den sonra olacaklar
Küresel ısınma 2 ºC çıkarsa bütün mercan yatakları ölecek. Kuzey Kutbu’ndaki ve Alplerin tepelerindeki buzullar tamamen eriyecek, deniz seviyeleri en az 1 metre yükselecek. Sular altında kalan ülkeler sebebiyle göçler başlıyacak. Raporlara göre 30 yıl içerisinde iklim değişikliğine bağlı sorunlar nedeniyle Sahra Afrikasından 86, Güney Asya’dan 40 ve Güney Amerika’dan da 17 milyon insan yaşadıkları topraklardan göç etmek zorunda kalacak. Grönland ve önce Batı sonra Doğu Antarktika buzulları eriyecek, okyanuslar iyice asitlenecek, Amazon yağmur ormanları ve Boreal ormanlar yok olacak, Gulf Stream akıntısı duracak, Sibirya’daki donmuş toprak eriyecek…
Bu kadar karamsarlığın ardından, bütün bunların hala teoride engellenebileceğini hatırlayalım. Bu durumu nasıl çözebileceğimizi konuşmadan önce sorunun sebebiyle başlayacağım. En son olarak da çözümler yer alacak.
Neden Küresel Isınma var?
Ana sebep, atmosferdeki sera gazları oranının dramatik bir şekilde artması. Güneş enerjisini absorbe edip, dünyanın yüzeyinde ısı tutan gazlara sera gazı deniyor. Doğal miktarları Dünyanın ısı düzeyini korumak için önemli ve gerekli. Sera gazlarının uzun bir listesi var, mesela su buharı da bir sera gazı. Ancak doğal döngüsünde devam ettiği, takibi zor ve etki ettikleri çok bilinmediğinden su buharı, ozon gibileri konu dışı bırakıyoruz.
İnsan eliyle üretilen ve engellenebilecek sera gazlarına odaklandığımızda, raporlarda karbondioksit, metan, nitröz oksit, hidroflorür karbonları görürüz. Hepsinin yarı ömürleri(yani atmosferde kalma süreleri) ve ısı tutma kapasiteleri farklı, dolayısıyla miktarları ve küresel ısınmaya etkileri farklı. Referans bölümünde detaylı bir tablo bulabilirsiniz. Diğer sera gazlarının çoğunun ısı hapsetme kapasitesi daha fazla olsa da, karbondioksit içlerinden en çok ve en önlenebilir olduğu için küresel ısınma ilgili konuların başını çekiyor. Sizin de karbondioksit salınımını ifade eden ‘karbon ayak izi’ terimini duyduğunuzu tahmin ediyorum.
Bir de siyah karbon denilen, aslında kurum olarak bildiğimiz, gaz kategorisinde olmayan, partikül düzeyinde atmosfere salınanlar var. Kurum, yanması tam olarak tamamlanmamış fosil yakıt ya da biyokütle yanmasından ortaya çıkıyor. Enerji absorbe etme kapasitesi karbondioksitten milyon kat daha fazla. Dizel ile çalışan motorlar, odun yakmak, orman yangınları başlıca sebepleri.
Sera Gazları neden bu kadar arttı?
Doğadaki her maddenin bir döngüsü var. Temel okul bilgilerimizden azot döngüsü, karbon döngüsü gibi terimleri hatırlarız. Kütlenin korunumu yasasına göre de dünyadaki toplam karbon, azot vs. miktarı varoluştan beri aynı. Ancak insanlar toprağın altındaki, bunları içeren fosil yakıtları(kömür, petrol, doğalgaz) aşırı kullanıp, bunların sonucu olan sera gazlarını havaya salıyor. Bu yüzden dengeler toprağın altından atmosfere doğru kaymış. Dolayıyla biz, bugün, atmosferdeki sera gazlarının oranlarının aşırı artmasını konuşuyoruz.
Sırf karbondioksit için grafiklere bir bakarsak, son 60 yılda Dünyanın varoluşundan beri olmuş en dramatik yükselmeyi kırmızı yuvarlak içine alınmış olarak görebilirsiniz.(Kaynak; EPA)
Teknolojisiz bir anımızı dahi geçiremediğimiz, hemen her yere taşıtlarla ulaşabildiğimiz küreselleşen dünyada, tüketim kültürünün, aşırılıklarımızın bir bedeli var. Kullandığımız elektriğin, kullandığımız ulaşım araçlarının, tükettiğimiz gıdadan giydiğimiz kıyafete, mobilyalarımıza kadar satın aldığımız herşeyin üretiminin, tükettimden sonra da arta kalan çöplerinin bir bedeli var. Dünya genelinde sera gazlarının en çok salındığı, birinci kirletici sektör; enerji sektörü(elektrik ve ısınma için). Bunu ulaşım, tarım, sanayi sektörleri takip ediyor. İkinci büyük kirletici olan ulaşımın ana yakıtı petrol ve türevleri. Bir diğeri olan tarım sektörünün kirletmesinin %60’ından hayvancılık(et ve süt ürünleri) sektörü sorumlu. İnşaat sektörü için konuşursak, çimento üretimi insan eliyle üretilen karbon salınımlarının %10’unun sorumlusu.
En büyük kirlenme sebebi olan enerji ihtiyacının %80’i fosil yakıtlardan, yalnızca %20’si yenilenebilir enerjiden elde ediliyor. Bu enerji için kullanılan fosil yakıtların başını kömür(%35’i) ve daha sonra doğalgaz oluşturuyor. Artan enerji talebine yetmek için Çin, Hindistan gibi ülkeler her hafta yaklaşık 3 yeni kömür ocağı açıyor. Bu ocaklar metan gazı salmaya devam ediyor. Mesela Çin üretiminin yaklaşık %50’sini Amerika ve Avrupa piyasalarına gönderiyor. İklim krizi çözümlerine liderlik eden ve temiz enerji için adımlar atan Avrupa ülkeleri bile Çin’den bu ürünleri ithal ediyor. Sonuçta kendi salınımları azalmış görünürken toplam dünya salınımları aynı oranda azalmamış oluyor.
Diğer bir fosil yakıt olan doğal gaz, kömürün yarısı kadar karbon ayak izine sahip olsa da çare değil. Durum bu kadar vahimken, bugün bütün fosil yakıtların yenilenebilir enerjiler ile değiştirilmelerini konuşmak zorunda olduğumuzu uzmanlar vurguluyor. Yenilenebilir enerji kaynakları, doğada hali hazırda bulunanlardan enerji elde etmek üzerine çalışır. Rüzgar, güneş, dalga, gelgit, jeotermal, akarsular(hidroelektrik santraller) ve biyoyakıt gibi kaynakları enerjiye çevirirler. Bilim insanlarının, doğru yönetildiği takdirde teknolojik ve ekonomik olarak tümüyle yenilenebilir enerjiye geçmeye hazır olduğumuzu anlatan onlarca çalışması var. Mesela hidroelektrik santraller temiz enerji olsa da, bulunduğu alan ve yönetimlerine göre çevreye çok kötü etkileri olabiliyor. Yani akıllıca planlama şart.
Neden kimse birşey yapmıyor?
İlk kez, 1986 yılında İsviçreli bilim insanı Svante Arrhenius fosil yakıtları yakmanın atmosferde ısınma yarattığı teorisini ortaya koymuş. Sonrasında, zaman zaman şüpheyle yaklaşılan, tekrar tekrar tartışılıp araştırmalar yapılan bu konu, nihayet 1988’lerde herkes tarafından kabul edilen bir gerçeklik olabilmiş. Yani fosil yakıtlar kökenli karbondioksitin atmosferdeki birikimi ve okyanusların rolü aşağı yukarı 50 yıldır yaygın olarak biliniyor, çözüme yönelik adımlar ise yalnızca 30 yıldır konuşuluyor.
Uluslar arası devletler düzeyinde bir araya gelinip alınan kararlar, atılan adımlar var. En güncel olarak 2016’da 175 ülke tarafından imzalanan Paris Anlaşması var. Anlaşma sera gazı salınımlarını sıfırlamakta ülkelerin kendi hedeflerini belirlemesine ve düzenli olarak raporlamasına dayanıyor. Yaptırım olarak sadece sonuçların ilanı ve ayıplama var. Gelişmekte olan ülkeler için fon çalışmaları da içeriyor. Hedef belli; ısınmayı mümkün olduğunca 1.5C seviyesinde tutmak için emisyonları 2030 itibarıyla %50 oranında azaltmak ve 2050 itibarıyla sıfırlanmak.
Ancak Paris anlaşmasından bu yana hala çoğu ülke politik tartışmalardan öteye geçemedi, ya da hedeflerini tutturamadı. Sonuçta politikacıların da gezegendeki hayatı buna bağlı olduğuna ve sonumuzun geldiği bilindiğine göre neden kimse birşey yapmıyor dersiniz?
Devletler için sektörlerin çevreye verdikleri zarardan, dünyanın geleceğinden ziyade, enerjide dışa bağımlı olmamak ve politik savaşlar öncelik gibi gözüküyor. Fosil yakıt sektörlerindeki şirketler dünyanın en büyük ekonomik şirketleri ve devletlerle yakın bağlara sahipler. Biz petrol, kömür, doğalgazdan tamamen vazgeçmekten bahsederken, kapitalist sistemdeki kar patronlarının bu durum işine gelmiyor. Enerji ihtiyacının karşılanmasını fosil yakıtlardan değil yenilenebilir enerjilerden karşılanmaya başlanması, yenilenebilir enerji sektöründe milyonlarca yeni iş gücü ihtiyacı demek. Tabi bu aynı zamanda güç ve paranın sektör değiştirmesi demek. Dünyanın para hırsı üzerine kurulmuş bu düzeni yüzünden, kaybedecek 1 günümüz bile yokken, devletler politikacılar en iyi yaptıkları şeyi yapmaya; sürekli konuşmaya, toplantı üstüne toplantı yapmaya devam ediyor. Birbirlerini suçlayıp tartışmaya devam ederken, somut çözüm adımları gecikmeye ve yangın büyümeye devam ediyor. Sadece 2016’dan bu yana fosil yakıt şirketlerine yeni yatırımlar yapsınlar diye devlet bütçelerinden akıtılan teşvik amaçlı paranın 1,9 trilyon dolar olduğu söyleniyor.
Coğrafyacı Richard Heede’nin bireysel çabalarla başlattığı ve uzun yıllar süren veri tabanı analizleriyle sonuçlandırdığı çalışmaları var. Climate Change’te gözden geçirilip yayınlanan sonuçlara göre, 1751 ile 2010 yılları arasında küresel olarak yayılan sera gazlarının %63’ün sorumlusu yalnızca 90 şirket. Dünyada, zenginlerin yarattığı problemleri yoksulların ödediği gerçeği hiçbirimizi şaşırtmıyor. Ekonomilerin, tarihte ilk kez daha az bir enerji miktarını daha çok çaba harcayarak çıkarmak durumunda kalmaları söz konusu. Bir dünya devriminden bahsediyoruz.
Bir yandan, küresel ısınma sayesinde kutup dairesindeki buzulların erimesiyle harekete geçen ABD, Avrupa ve Rusya menşeli petrol şirketleri birbiri ardına kutup bölgesinde petrol arama çalışmalarına başlamaya devam ediyorlar.
Ve 2017 yazında ABD başkanı Trump, Paris Anlaşması'ndan çekileceklerini duyurdu. ABD kirletme oranında dünyada ikinci sırada.
Dünyada güncel son durum ne?
Nüfus ve sera gazı salınımları giderek artmaya devam ediyor.
23 Ekim 2018’de, 407.04 ppm ölçüm değeriyle, atmosferdeki karbondioksit miktarı insanlık tarihinde kaydedilen en yüksek değer olarak kayıtlara geçti.
En çok sera gazı salınım yapan ülkeler sırasıyla Çin, ABD, Hindistan, Rusya, Japonya olurken bunlar dünya salınımlarının yaklaşık %60’ını oluşturuyor. 2019 yılındaki salımlardaki yüzde 2,7’lik artış en çok hangi ülkelerden kaynaklanıyor derseniz, birinci sırada Hindistan(% 6,3 artış), ikinci sırada Çin(% 4,7 artış), üçüncü sırada ABD(% 2,5 artış) geliyor.
Türkiye de dahil yenilenebilir enerji konusunda yatırımlar artıyor. Ancak nüfus artışı da devam ettiği için bu girişimler hala yetersiz, sera gazı salınımları düşmüyor. G20 ülkelerinin 8’inin performansı ise “çok düşük” notu aldı. Bu ülkeler Türkiye, ABD, Avustralya, Japonya, Kanada, Kore Cumhuriyeti, Rusya ve Suudi Arabistan. Türkiye’nin en iyi performans gösterdiği alan ise yenilenebilir enerji başlığı oldu.
Türkiye’de güncel son durum ne?
Türkiye, Paris İklim Anlaşmasını 2016’da imzaladı. Ancak o zamandan bu yana TBMM’den hala anlaşmayı geçirmedi. En son, Polonya’nın Katowice kentinde düzenlenen BM İklim Konferansı‘nda “gelişmiş ülkeler” listesinden çıkarak “gelişmekte olan ülkeler” kategorisine dahil edilmek isteyip, böylece daha fazla fon almak için görüşmeler yapıldı. Uluslararası platformlarda iklim politikaları yönünden notlanan Türkiye, 56 ülke arasında 50. sırada.
Aralık 2018 TEİAŞ verilerine göre ürettiğimiz elektrik gücünün yüzde 55’ini hala fosil yakıtlar oluşturuyor.
Dünya geneline paralel bir şekilde, Türkiye için 2017 yılı Co2 emisyonlara bakıldığında en büyük payı % 72,2 ile enerji sektörü, %12,6 ile endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı,% 11,9 ile tarım sektörü ve % 3,3 ile atık takip etti. Denizlerin doldurulması, orman alanların tahrip edilmesi, termik santral sayısındaki artış ve devam eden yatırımlar, çimento fabrikalarındaki artış ve inşaat sektörü, trafikteki taşıt sayısı ve uçak seyahatindeki artış sera gazı emisyonlarımızı arttırmaya devam ediyor.
Ee, her yere ağaç dikelim o zaman?
Basit fotosentez bilgimizle bitkilerin havadaki karbondioksiti kullandıklarını biliyoruz. Ormanlar korunması ve yeşil alanların artırılması biyoçeşitlilik ve dünyanın dengesi için şart. Ormanları daha iyi yöneterek ağaçların karbon tutma kapasitesini artırmak, 21. yüzyıl sonuna kadar ancak 7 Gt karbonun tutulmasına yardım edebilir. Kıyaslamak gerekirse yıllık toplam küresel sera gazı emisyonu halen 54 Gt civarında ve bu miktar giderek artıyor. Yani insan eliyle ulaşılan bu çılgınlık, ancak biz durursak sonlanacak.
O zaman nükleer enerji kullanalım?
Savaş ya da insan hatasına bağlı olabilecek tehlikeleri bir tarafa bırakırsak, nükleer enerji fosil yakıtlardan daha temiz bir enerji kaynağı. Uluslararası Energy Ajansının(IEA) 2010 Yılında yaptığı bir çalışmaya göre, önümüzdeki 15 yıl her hafta yeni bir nükleer reaktör aktif çalışmaya başlasa, bu karbon salınımlarını azaltmaya yalnızca %9 katkı sağlayabilir. Nükleer atıkların nasıl ele alınacağı konusu hala çözülememiş başka bir dünya problemi. Nükleerin aksine, yenilenebilir enerji maliyetleri giderek düşüyor(kıyı rüzgar enerjisi gelecekteki bir reaktörden %40 daha ucuz olacak). Yani bu da çözüm değil; insan eliyle ulaşılan bu çılgınlık, ancak biz durursak, değişirsek sonlanacak.
Peki ya bilim çözüm bulamıyor mu? O kadar teknolojik gelişme var?
Sırf bu konu ile ilgili ayrı bir yazı yazılabilir çünkü yürütülen onlarca değişik çalışma var. Negatif emisyon teknolojileri(NET) ya da jeomühendislik olarak aratabilirsiniz. Topraktaki mineralleri kullanarak havadaki karbonu çekme, sudaki planktonları çoğaltarak karbon çekme, havaya partiküller salma (mesela 1991'de Filipinler'deki Pinatubo yanardağı patladıktan sonra stratosfere çıkan küller iki yıl boyunca, gezegenin sıcaklığını 0.5°C düşürmeye yetecek miktardaydı), yapay fotosentez bunlardan bazıları. İçlerinden bazıları ümit vadetse de, ya henüz çok yeni, ya yan etkileri bilinmiyor ya da yetecek skalalardaki maliyetleri karşılanabilir değil. Paralelde bu teknolojiler virgül farkları yaratmakta yardım edecektir, ancak henüz hiçbiri çözüm olmaya hazır değil. Tekrar edersek, insan eliyle ulaşılan bu çılgınlık, ancak biz durursak sonlanacak.
Çareler, çözümler
Biliminsanlarının ortak aklı ile tespit edilmiş çözüm belli. Tekrar edersek; Küresel sera gazı salımlarını 2030’a kadar yarı yarıya azaltmak ve 2050’de net sıfıra indirmek. Yani okyanusların ve bitkilerin emebileceğinden fazlasını salmamak.
Nature Communications dergisinde yer alan bir araştırmaya göre elektrik santralleri, fabrikalar, gemiler ve uçakların tükettiği fosil yakıtların, sıfır karbonlu alternatiflerle yer değiştirmesi halinde ısınmanın 1,5 derecenin altına kalma ihtimalinin %64 olduğu belirlendi. Bu hesaplamalar için bilgisayar modellemesi kulanıldı.
Bu dramatik değişim için devletler ve dolayısıyla büyük şirketler düzeyinde adım şart. Ama bunları söyleyip bireyler olarak duruma seyirci kalamayız, yapabileceklerimiz var.
Devletler düzeyinde yapılabilecekler
- Toplu taşımanın bedava olması ve fosil yakıtsız araçlarla sağlanması. Şehirlerde bisiklet yol ağları kurulması, zorunlu durumlar için yalnızca elektrikli arabalara müsade edilmesi
- Tüm elektriğin yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi
- Karbon vergilerinin ağırlaşması(para bu yüzyılın en büyük yaptırımı) ve sağlanan bütçenin tamamıyla yenilenebilir enerji kaynaklarının artırılması
- Doğal yaşama dair her alanın korunması, ormanlaştırmaya geri dönmek
- Tek kullanımlık plastiklerin tamamen yasaklanması, atık yönetiminin çok iyi yapılması
- Uluslararası nakliye ve havacılık sektörlerine büyük darbeler indirmek çünkü bu sektörlerin düşük karbonlu alternatifleri yok.
- Doğru gıda ve tarım politikaları
- Konut ve rant çılgınlığının bitmesi (Çelik ve beton kullanarak yapılan inşaatlar aşırı karbon yoğun oldukları için ahşabın kullanıldığı mimarı yapılara kayılması)
- Havayolu taşımacılığından büyük ölçüde vazgeçmek.
- Isınma, pişirme ve sanayiyi tamamen elektriğe bağlamak
Bireyler olarak ne yapabiliriz?
Bu şirketlere ürünlerini tüketerek kar ettiren biziz. Çözümü özetlemem gerekseydi; sade yaşamak ve az tüketmek derdim. Zaten bütün bu yapacaklarımızın yalnızca çevreye değil, bütçemize, beden ve ruh sağlımıza da katkısı var.
- Hepimiz bir ömür boyu yetecek kıyafeti, tekstil malzemesi ya da ev eşyası olduğuna eminim. Tüketim ve moda endüstrisini boykot eden akımlara katılabilirsiniz. Harcamama gruplarına katılabilir(no spend challange) medyanın size dayattığı görsel aşırılıkların parçası olmak istemeyecek aşamaya gelebilirsiniz.(Bu konudaki detaylı yazıma göz atabilirsiniz.)
- Temel ihtiyacınız olan gıdayı yalnızca mevsiminde olanlardan, lokal pazarlardan plastik ambalajsız satın alabilir, marketlerdeki ürünlerde de plastik ambalajlı olanları reddedip firmaları bu yönde üretmeye zorlayabilirsiniz. Gene böylece hem bütçenize hem sağlığınıza büyük bir yatırım yapmış olursunuz. Hayvansal gıda tüketimini(et ve süt ürünleri) minimuma indirip hem çevreye hem sağlığınıza katkıda bulunabilirsiniz.(Bu konudaki detaylı yazıma göz atabilirsiniz.) - Ulaşım araçlarında mümkün olduğunca toplu taşımaya, bisiklete, yürümek ve merdiven çıkmaya, gereksiz uçuş yapmamaya özen gösterebiliriz. Araç seçiminde çevre dostu elektrikli olanları tercih edebiliriz.
- Çılgın inşaat projelerine talep oluşturan, doğadan kopuk yaşayan da gene bizleriz. Bunlara bir dur diyebiliriz.
Bu liderlere oy verip yönetime seçen biziz : Seçimlerde oy verirken çevre politikalarına hakim olan liderleri incelemek, buna yönelik talep oluşturmak gene bizim elimizde.
Umut veren şeyler
Hala çabalayan insanlar, umut veren hikayeler var. Avustralya’daki dev maden projesi Adani’ye karşı Pasifik Adaları’nın verdiği mücadeleden Afrika’daki balıkçı toplulukların yeni termik santral projelerine karşı kampanyalarına: Güney İtalya’da yüz yıllık zeytin ağaçlarını TAP boru hattına karşı savunanlardan, Amerika’da yerli halkların boru hattı Keystone XL boru hattına karşı kurduğu “Solar XL” güneş enerjisi girişimi gibi dünyanın dört bir yanından örnekler bulunuyor.
Siz de bu insanlardan biri olabilir, ya da sadece kendi hayatınızı değiştirerek işe başlayıp fark yaratabilirsiniz. Aksi halde olacakları hep beraber göreceğiz, doğa kendini nüfusu azaltarak dengeleyecek mi, yoksa ilahi dinlerde tarif edilen kıyamet böyle mi olacak...Peki elimizden geleni yapmazsak, olacaklarda payımız olması, bizim de suçlu olmamız nasıl hissettirecek?
Güzel bir özet izlemek isterseniz; Barış Özcan, Geri dönülemeyecek o noktaya sadece 12 yıl kaldı; https://www.youtube.com/watch?v=HStCv8ixyWg
Referanslar
1- IPPC, Global warming of 1.5C https://report.ipcc.ch/sr15/A
2- Green New Deal; https://www.congress.gov/116/bills/hres109/BILLS-116hres109ih.pdfVery 3- Useful charts about global emissions vs US emissions, https://www.epa.gov/ghgemissions/overview-greenhouse-gases
4- Black carbon information https://www3.epa.gov/airquality/blackcarbon/basic.html
5- Latest situation with China https://business.financialpost.com/opinion/china-was-the-climate-champion-of-paris-now-its-doing-a-complete-u-turn
6- Limiting global warming to 2 °C is unlikely to save most coral reefs, https://www.nature.com/articles/nclimate1674
7- Timeline of 1.5C https://report.ipcc.ch/sr15/pdf/sr15_faq.pdf
8- Nuclear power : a false solution to climate change; https://www.sortirdunucleaire.org/Nuclear-power-a-false-solution-to-climate-change-44206
9- Is nuclear power a global warming solution?, https://timeforchange.org/pros-cons-nuclear-power-global-warming-solution
10- Ocean warming, https://www.iucn.org/resources/issues-briefs/ocean-warming
11- Geoengineering, other technologies won't solve climate woes, https://www.eurekalert.org/pub_releases/2018-10/nuos-got101118.php
12- Global-scale evaluation of role of soil minerals in carbon storage, Jan 2019
13- https://yesilgazete.org/blog/kategori/iklim-enerji/iklimdegisikligi/ altındaki çeşitli makaleler
15- Sera gazları, sebepleri ve atmosferde kalma süreleri
Squarefoot Flooring has been a retail leader in the distribution of Flooring products for 10 Years. We currently provide services in Mississauga, Toronto, Brampton, Oakville, Markham, Richmond Hill. Stoney Creek, Niagara Falls. Hamilton, Ancaster, Burlington, Kitchener, Guelph, Sudbury, Pickering, Ajax, Whitby, Oshawa. We excel in providing a quality product in order to make your dream place a reality and have won the title for “Mississauga’s 2019 favorite business. With over 9000+ options for flooring we bring you the herringbone hardwood flooring largest variety of styles, materials and colors to select only the best.